Showing posts with label my writings. Show all posts
Showing posts with label my writings. Show all posts

Sunday, October 14, 2018

#turkdizi #yasamayanlar

Türk Fantastik dizilerdeki sorun

Türk fantastik dizilerindeki sorun özgün olamamalarıdır. 2018'de yapılmış olan Yaşamayanlar bu duruma iyi bir örnek. Yabancı dizilerden "The Vampire Diaries"le veya "The Originals"la karşılaştırın. Çok az efekt, çok fazla cool duruş var. Hatta hızlı çekimlerden çok yavaş çekimleri, sahneki vampir hariç herkesi dondurmayı tercih ediyorlar. Siyah bir araba, siyah bir gözlük vampir için yeterli. "a discovery of witches" bu duruma en iyi örneklerden biri. Bir bakılmalı neresinde bütçeyi zorlayacak, oyuncuların inanılırlığının kaybolmasına yol açacak bir sahne var? Basitlik güzeldir. Basit olması kurgu ve hikaye olmayacak demek değildir. Mutlaka iyi bir hikaye gerekir. Yoksa en iyi oyuncular bile diziyi veya filmi kurtaramaz.
Vaktinizi seneryoya, hikayeye harcayın. Ve çokça örnek izleyin.













Friday, November 18, 2016

#turizm #ada #otel #Türkiye #Bozcaada

Adalar ve işletilmesi


Ayşe Özyılmazel'in #Bozcadabizim dedik kazandık! (bozcaada bizim dedik kazandik) yazısını okurken aklımdan ilk geçen adalarımızın her biri neden tek bir otel gibi değerlendirilmez oldu. Şöyle ki, adalar genellikle alan olarak sınırlı mekanlar. Bu mekanlardan tam olarak yararlanmak ancak devlet destekli projelerle mümkün olur. Devlet'e ait en ufak adadan en büyüğüne kadar devlet adaların tamamını bireysel projelere kapatmalı. Herbir ada için tam bir düzenleme içeren proje yarışmaları açılmalı. Projeler içerik olarak ada girişinden başlayıp, adada kalıncak otel konumlarına, plajlara hatta banklara, tuvaletlere kadar ada üstünde bulunan her şeyi kapsamalı. Adadaki mevcut evlerin nasıl elden geçirileceği, ne renk olacakları, balkonları ve pencerelerinin nasıl olacağı da bu proje kapsamına dahil edilmeli.

Nasıl olur?
Adanın girişi olan vapur limanını kesinlikle otelin girişi olarak düşünmeliyiz. Bu girişten gelenler öncelikle kalacakları mekanlarla diyalog kurucakları kişilere (resepsiyon personeline) ulaşmalılar. Bu personeller adadaki uygun konaklama imkanlarını gelenlere anlatmalı ve onların yerleşimini sağlamalılar.

Neden bunları anlatıyorum? Aslında hepimizin bildiği otel prosedürünü ada için gözünüzde canladırmanız lazım. Adalar turistik mekanlar. Her önüne gelenin istediği yapıyı yapması, kendi zevkine göre otelleri boyaması, evleri boyaması şu ana kadar zaten büyük problemler çıkardı. Tarihi olan bir çok yer, sit alanı olması gereken bir çok yer bu şekilde yok oldu gitti. 12 ay kullanılabilecek adalar basit bir kısır döngü içinde yaşıyorlar.

Adalar deyince kesinlikle sadece marmaradaki adalar düşünülmemeli. İlk etapta adalara uygulanan bu projeler ülkemizin sahip olduğu turistik yarım adalara da uygulanmalı.

Adalarda 12 veya 30 katlı oteller görmek ister miyiz? Kesinlikle hayır.
"Adamızın sokaklarında en salaş halimizle dolanmayı, tanımadıklarımızla selamlaşıp bir kadeh şarap içmeyi, yenilenmeyi, tazelenmeyi, güzel dostları, unutulmaz anıları, buz gibi ve mis gibi denizi, taptaze otlarla hazırlanmış yemekleri, bağ evlerinde yaptığımız o nefis kahvaltıları hangi lükse değişebiliriz ki biz..."yazının devamı için Ayşe Özyılmazel
Eğer adanın tamamı otel gibi düşünülürse adaya girdiğiniz andan itibaren temiz bir ev ortamının rahatıyla ve güveniyle karşılaşmış olursunuz. Her sokağı denetlenmiş. Kaldırımları, yolları temiz. Tek tek kalacak yer neresi, nerde yemek yerim diye düşünmeyeceğiniz; sadece rahatlayacağınız. Tatilinizin keyfini çıkaracağınız bir mekan.

Adadaki lokantalar ne olacak?
Gittiğiniz otellerde alakart restaurantlar yok mu? Her bir lokanta değerlemeye tabi tutulur. Denetlenir. Gerekli özellikleri (temizlik, güven, hizmet kalitesi) kazanmaları sağlanır. Bu kadar basit.

Oteller sistem olarak alakart restaurantlarla kordineli çalışacak. Zaten sistemimiz nedir?

Tüm ada tek bir oteldir. Bu nedenler adadaki mevcut konaklama tesisleri de gerekli düzenlemelerden sonra tek elden yönetilen ama farklı müşteriye hitap eden odalar gibi olacak. Otelin lüks odaları, ekonomik odaları gibi...

Bu şekilde bir tek otel için reklam yapmaktansa tek bir ada için reklam yapılacak. Belki de tek bir ada Venedik gibi çok popüler bir mekan haline kısa zamanda gelebilir.

Eğer Venedik'te isteyen istediği gibi otel yapabilseydi. Bir otel tamamen cam yüzeyli, bir kırmızı. :D
Gülünç. Düşünemiyorum bile böyle bir kaosu.
Peki neden Türkiye'de bu kaosa izin veriliyor?
Adalar kesinlikle tursitik mekanlardır. Ve ne kadar özgürlükçü olursanız olun. Ada gibi mekanlar devletin iyi niyeti haricinde birseysel çıkarlara teslim edilmemeli.
Birseysel çıkarlar Bozcada'da olduğu gibi "Sulubahçe"yi otel için, beach için ihaleye açar. Ağaçları keser. Kumsalı betonlaştırır. Kuşadası'ndaki Kadınlar Plajını bir düşünün. Daha bir çok örnek var.

Devlet ancak doğayı korumayı, adaları korumayı gerçekleştirebilir.
"Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü'nün kararıyla, Sulubahçe doğal sit alanı sayılıp ihaleye kapatıldı ve hiçbir yapılaşmaya izin verilmeyeceği açıklandı." yazının devamı için Ayşe Özyılmazel
Marmara'daki adalara bakın. Nasıl kullanıldıkları, ne kadar atıl halde olduklarına bakın.
Tek bir akılla yönetilseler adaların yat limanı olur, golf sahası olur. Eski tarihi binalar restore edilir. Çirkin kutular olan apartman yapılaşması son bulur.İstanbullunun tatil için ilk tercih ettiği mekanlar haline gelirler.
Bu değişimi devlet gerçekleştirirse adalarda yaşayan her birey kazançlı çıkar. Mevcut yapı turist kaçrmaktan (yerli ve yabancı) başka bir şey yapmıyor.
Yapılamaz mı?
İstanbul'daki üçüncü köprü de yapılamazdı. Havaalanı da yapılamazdı. Üstelik İstanbul'daki tüneller de gereksizdi.
Hıncal Uluç'un "Aspendos Türkiye'nin gururu olmalı" başlıklı yazısında;

"Alanya'dan başlayıp, Fethiye'ye kadar sahil yolu, Aspendos'un potansiyel konukları ile dolu.. Yüzlerce otel, tatil köyü ve pansiyon, yüz binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Böyle bir ortamda, Aspendos gecelerinin karaborsaya düşmesi gerek. Oysa tiyatro nerdeyse boş ve Antalya'da kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Antalya'da yığınla, adı var, kendi yok "Turizm" derneği var.. Otelciler, Seyahat Acenteleri, falan filan.. Hepsi palavra.. Hiç biri Aspendos'un "Antalya Markası"na etki ve katkısının farkında değil."

"Alanya Fethiye hattındaki dev otel ve tatil köyleri yöneticilerinin de dünyadan haberi yok.. Böyle bir festival, ilan edilen tatil programı içinde değerlendirilmez mi?.
Adamlar, böyle olaylar için ülkelerine turlar düzenliyorlar. Biz Antalya'ya kadar gelmişleri, otobüse bindirip Aspendos'a götürmeyi beceremiyoruz.
Reklamlarımızda Aspendos'u pazarlamayı düşünemeyecek kadar vizyonsuzuz.
Neden?.
Antalya'nın da sahibi yok da ondan.. Bu ülkenin en büyük sorunu "Sahipsizlik" orada da geçerli.. Hadi yerel yönetimlerden hayır yok.
Ya gelecekleri Turizm ekonomisine bağlı otel ve tatil köyleri."

"Her 5 yıldızlık otel, 10 konuğunu getirse, Aspendos dolar. Ama kimsenin umurunda değil..
Ne turizm acenteleri, ne Kültür Bakanlığı ve onun Antalya temsilcileri, ne Antalya yerel yönetimi çözüm için hamle yapmıyor." yazının tamamı için Hıncal Uluç
Turistik yerlerin, mekanların nasıl heba edildiği, nasıl yanlış yönetildiğini anlatıyor.

Hıncal Uluç'un bir çok defa yazılarında değindiği konu turistik mekanlarda otarite boşluğundan başka bir şey değil. Proje üreten bir yönetime ihtiyaç var turistik mekanlarda.
Adalarda yapılmasını önerdiğim turistik mekanların devlet eliyle restore edilmesi, düzenlenmesi ve değerlendirilmesi, değerleri yok edilmeden kazançlı mekanlar haline getirilmesi.
Zaman aleyhimize işliyor. Adalara çakılan her çivi daha sonra sökmek zorunda olduğumuz ve daha fazla para harcayacağımız çirkin yapıları meydana getiriyor.
Venedik'i düşünün. Tropik tatil adalarını düşünün. Canları istediği gibi yapılar yapsalar orası şu andaki kadar popüler olur mu?

"Phuket"in Thailand'da olduğunu bilmeyen ama oraya gitmek isteyen
veya
"Bali" nin Endenozya'da olduğunu bilmeden oraya gitmek isteyen kaç kişi vardır.

Adalar ülkeden daha popülerler. Neden Bozcaada'da popüler bir tatil mekanı olmasın?
Neden Büyükada hayaliniz süsleyen bir tatil mekanı olmasın?



Not: Hıncal Uluç ve Ayşe Özyılmazel'in yazılarının tamamını okumanız yazılardan alınan parçalara farklı yorum yapılmaması ve anlam kayması olmaması için daha sağlıklı olur.




























Friday, March 25, 2016

#eğitim #kadın #gelecek #metro da #oku


Kadın, eğitim, gelecek


















Bazen bir şey yazmanıza gerek yoktur.

Key words: Kadın, Gelecek, Çocuk, Eğitim, Anne, Nesil



Kadınlara kendini savuma dersleri

Nasıl bir medya istersiniz? ****



Sunday, March 13, 2016

#kültür ve #konut bağlamı

Kültür ve konut bağlamı

Şu sıralar çokça duyduğumuz bir kavram. Eskisi gibi de değil. Şimdi hepimizi ilgilendiriyor. Bir şekilde hepimiz yeni yaşam alanlarında yaşıyoruz.
Konut, ev kavramı inşaatları yapanlar için sadece parayı ifade ediyor günümüzde. Fakat yapılan konutlar bir şekilde toplumun psikolojisini, ev kavramını, huzurunu belirliyor. Farklı kültürler, farklı evlere ihtiyaç duyuyorlar.
Küçük evim olsun, benim olsun Türkiye'de yaşayan hiç bir kültür grubuna ait bir kavram değil. Yeni marketing çalışmalarının zorladığı bir kavram. Bu da bizi yabancılaştırıyor. Sinirli, özverisiz insanlar haline geliyoruz. Ben merkezli. Bana yetecek kadar.
Toplu konutlarda bu daha da önemli bir hal alıyor. Çünkü konut bu noktada tercih olmaktan çıkıyor. Size zorla verilmiş oluyor. Çok iyi bir şey. Toplu konuta karşı değilim.
Dikkatten kaça bir konuya yoğunlaşmamız gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Köylerde evleri halk kendisi yapar. Yöresel olarak evler incelendiğinde eğitilimiş bir göz evlerde farklılıklar görür. Güneydoğu evlerinde cam yapılacakmış gibi içeri giren, hanımların saksılarını, yapma bitkilerini koydukları alanlar vardır ev duvarlarında. Bu kendi yaptıklarıdır. Satın almamışlar. Kendi ihtiyaçlarına göre dizayn etmişlerdir.
Bir diğer Güneydoğu özelliği çok sayıda misafir ağırlamalarıdır. Evde çok kalabalık yaşamalarıdır. Bu nedenle küçük bir salon onlar için yeterli olmayacaktır. Küçük yatak odaları çocuklar için uygun olmayacaktır.
Sürekli misafir için yemek pişen bir evde dar bir mutfak hiç hoş olmayacaktır.
Sıkılacaklar, verdiğiniz hediye ile kötü olacaksınız. Bu iki tarafı da üzecek bir konu olarak gündeme gelecek. Ve bilmeyenler bedava ev aldılar ama beğenmiyorlar diyecekler.
Kültür konut yapımında da önemlidir. Karadenizlinin ev ihtiyacıyla, Egelinin ev ihtiyacı, Güneydoğulunun ev ihtiyacı aynı değildir.
Odaların tavan yükseklikleri farklı istenir. Ev zeminleri bazı bölgelerde özellikle taş istenirken, bazı bölgelerde taş kullanışsızdır o kültür için.
Kültür iki ilçe için bile farklılık gösterebilir.
Lütfen modern evler yapacağız, bedava vereceğiz diye kimsenin hoşlanmayacağı, sizden nefret edilmesine neden olacak yapılar yapmayın. İnsanların aile yaşamlarını, kültürlerini bozmayın. İhtiyaçlarına, kültürlerine göre ev yapın.
Bu özveri size daha mutlu bir toplum kazandırır.



Doğu'daki yeni evler nasıl olacak? Bakan Özhaseki açıkladı.

Source: http://www.ahaber.com.tr/ekonomi

tarik: 13.11.2016
"Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki
“Taleplerle geleneksel detaylara yer veriyoruz. ‘Damda yatıyoruz’ dediler. Balkonları büyüttük. Salça kaynatacak yer yapıyoruz” dedi.
Halkın talepleri doğrultusunda evlerde "geleneksel detaylar"a da yer verileceğini, evlerde "damda yatma", "salça kaynatma", "tavuk yetiştirme" ve "taziye alanı" gibi unsurları dikkate aldıklarını ifade etti.
"Zarar gören şehirlerde altyapı ve sosyal donatı alanlarıyla birlikte 36 bin konut yapılacak. Sur dışındaki yerlerde bütün işlerimizi en geç 1 yıl içerisinde bitiririz. Sur'da çalışmaları 2 yıl içinde tamamlamayı hedefliyoruz" dedi.
Özhaseki, Sur'da Diyarbakır'ın klasik evlerinin yapılacağını söyledi.
Bölgede, vatandaşın talebine göre ev yapacaklarını anlatan Özhaseki, "İdil'de, Nusaybin'de 'Evler tek katlı olsun, bizim tavuğumuz, ineğimiz var' dediler. Ahır koyduk projeye. Kimileri 'Damda yatıyoruz' dedi. Balkonları 25-30 metreye çıkardık, balkonda yatsın madem. Bunları yapınca evleri istediler. Orada şepit pişirecek kadın, salça kaynatacak, ona uygun yerler yapıyoruz" dedi."

Sunday, October 25, 2015

#eskiyadunyayahukumdarolmaz #kadin - Kadın ve 'Eşkiya Dünyaya Hükümdar olmaz'

Kadın ve 'Eşkiya Dünyaya Hükümdar olmaz'


"Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz"daki kadınlar gerçekten çok iyi örnekler. Özellikle Oktay Kaynarca'nın (Hızır Çakırbeyli) eşi ve sevgilisi. Eşi (Meryem Çakırbeyli) zaman içinde evde bir statü edinmiş. Eş statüsünden sıyrılmış. Evin annesi, kaynanasının ağır davranması gereken gelini olmuş. Oktay kaynarcanın adamları ve onların eşleri, ki özellikle eşler devreye girince tamamen yüksek bir noktada statü edinmiş. Oktay kaynarca da bunu  benimsemiş gözükmüş. Ama bir noktada mimar kızla tanışınca, eşinin ilk hali olan gençlik aşkı gibi bir aşk bulmuş. Mimar sevgilinin (Nazlı Öztürk) kapı açıldığında boynuna sarılması, kucağına atlaması eşinin yapamayacağı, statüsüne yakışmayacak davranışlar. Hatta Hızır Çakırbeyli'nin bile tenkit edeceği, alışmadığı davranışlar.
Demek oluyor ki, kadının kendisine çizdiği statü davranışlar, kadının eş rolünü çalıyorlar. Bu da onları eksik hale getiriyor.
Erkek içinse, kadın evde, evlenmeden önce olduğu gibi, evin temizliğini yapan, düzenini sağlayan, giysileri yıkayan, yemek yapan "annesi statüsüne" giriyor. Bu da erkeğin cinsel yaşantını da kendi eliyle bitiriyor. Ne kadar kendisi istese de bu statüde biriyle yakınlaşamıyor. Anne modeli, diğer ahlaki zırhlarla kadının cinsel kimliğini kaplıyor.
Bunu daha da kötü hale getiren erkeğin annesi (Hayriye Çakırbeyli) veya kadının annesi oluyor. Erkeğin annesi erkeğe evde biraz daha disiplinli ol, dediği zaman, erkek çocuklardan önce eşine soğuk davranıyor.
Kadının annesinin seni saysınlar cümlesi de, direk olarak erkeğe, eşine soğuk davranmasıyla sonuçlanıyor.
Bu nokta da belki iyi niyetle bile söylenmiş sözler eşlerin arasını açıyor.
Anne statüsü kadına zamanla eşini kaybettiriyor. (Hızır'ın eşine No-Frost benzetmesi)
Bu da teyze kızının (Hızır Çakırbeyli'nin kuzeni Hatice
Pasted from <https://tr.wikipedia.org/wiki/E%C5%9Fk%C4%B1ya_D%C3%BCnyaya_H%C3%BCk%C3%BCmdar_Olmaz_(dizi)> ) mimar kıza (Nazlı'ya) söylediği söze geliyor. "Teyze oğlumun (Hızır'ın) başında bağırıp çağıran bir tane kadın var zaten. (İkincisine ihtiyacı yok.) Akıllı ol. Akıllı. Meryem bitti bitiyor. Eğer sen bir tatsızlık çıkarmazsan.  Hızır'ın dönüp dolaşıp geleceği yer burası. Evleneceği kadında sen olursun. (Eğer susarsan birinci kadının yerini alırsın.) (7. bölüm, bölüm bitimine 14 dakika kala)"
İşte bu her şeyi açıklayan cümle oluyor.
 Erkek küçüklükten evleninceye kadar onu tek azarlayan, üstündeki tek güç sahibi kadından evlenerek kaçtığı gibi, eşinden de başka bir kadınla birlikte olarak kaçıyor.
Olay erkek için öyle bir noktaya geliyor ki, sevgilisiyle evlenmek istiyor. Hatta nerdeyse ilk evliliğinde nasıl annesi davrandıysa, karısının da öyle davranması gerekiyor.
Nasıl mı? Evde çocuklarla kalacak. Annesi gibi başka erkeğe bakmayacak. Erkek de arasıra eve uğrayıp çocukları görecek. Evde ona yapılan özel yemeği yiyecek. Ve karısının (mimar Nazlı) yanına dönecek.
Kadın için anne statüsü hayat boyu beklediği bir statü. Doğduğu andan itibaren evde olmak istediği yer. Anne tatile gitse veya hastalansa, ilk söylediği veya düşündüğü "şimdi evin annesi ben oldum." evin annesi olmak, yemek yapmak, temizlik yapmak değil. Saygın bir statü. Bu statünün işçiliği yemek yapmak, çocuk bakmak, temizlik yapmak.

Bu bir toplumsal dayatma. Burada dengeyi kuramayan, toplumsal dayatmalardan kurtulamayan çiftlerin kaygısı ortaya çıkıyor.

Dizideki kadınları değerlendiren Anibal GÜLEROĞLU'nun yazısı;
"DENİZ ÇAKIR İLE KADININ YERİSilahların ve entrikaların dünyasına yönelik dizilerde, her geçen gün daha çok yer edinmeye başladı kadınlar. En az erkekler kadar acımasız olduklarını, rakiplerini alt etmek için planlar geliştirdiklerini bolca seyreder olduk. Kimine hiç yakışmıyor, çok yapmacık duruyor böyle sert tavırlar. Ama bazılarına da cuk oturuyor, erkek gibi racon kesmeler.Deniz Çakır, ikinci kategoride. Farklı yapımlarda hep mücadeleci karakterler canlandırarak adeta bu konuda ihtisas yapan Deniz Çakır’ın canlandırdığı Meryem de bu nedenle Hızır Çakırbeyli ile uyum içinde. Omzuna attığı ceketle ‘ana’ya dönüşen Meryem karakterinin tehditkâr duruşu da, hırsla hata yapması da erkeklerin dünyasıyla aynı. Anlayacağınız Oktay Kaynarca ile Deniz Çakır’ın kimyası tutmuş, rol birlikteliğinde hiçbir sıkıntı yok.Öte yandan Deniz Çakır’ı ekrana döndüren Meryem’i aldatılan kadın konumunda hüzün ve mücadeleye sokan dizide, geleneksel aile çarkları hatalı yönlendirmelerle dolu. Hızır Çakırbeyli’yi karıların arasında bırakan senaryonun bu açıdan yaptığı hatalar nedir derseniz… Aldatılan kadının gururunun, diğer kadını vurma eylemiyle izah edilmesi ilk hata. Karadenizli mafya ailesinde bu söylem normaldir denilebilir. Ben de bunca şiddetin kol gezdiği zamanlarda hiç olmazsa kadınlar silahtan ve şiddetten uzak tutulsaydı derim.Ayrıca erkekler koltuk derdindeyken adama mahşer günü yaşatmaya ve sonuna kadar savaşmaya niyetlenen kadınlar arasında da çekişmelerin alabildiğine süreceğini gösteren dizide köçek aşağılaması… Hızır Çakırbeyli’nin aldatma olayını masumlaştırmak için Meryem’e ‘no frost’ yakıştırması da kadınlar adına hoş olmamış. Hele bir kadının kuluçka makinesi olarak görülmesi ve daha çok çocuk istemediğinde kocasının başka kadına yönelmesinin kaçınılmaz olduğunun vurgulanması tam itici. Erkek gözüyle aldatmak bu şekilde yorumlanabilir ve evli bir adamın ikinci aileyi kurması doğallaştırılabilir belki. Ancak etekle kefeni özdeşleştirip Deniz Çakır ile ailesini-çocuklarını korumaya çabalayan güçlü kadının yeri işlenirken, olaya bir de kadın açısından bakılmalı ve yanlış motivasyondan kaçınmalıydı! Buradaysa ne yazık ki erkek gözü fazlasıyla hâkim kılınmış...."
Anibal GÜLEROĞLU

 Yazının tamamı için:

Wednesday, August 27, 2014

öylesine

Öylesine

Öylesine diye başlık attım. Çünkü sadece bir anlık bir düşünceyi yazıp, sonra üzerine düşüneceğim.
Bir devlet ne zaman büyük olur? Sıradan bir cümle. Amerika'yı büyük yapanlardan biri ordusudur. Bu fikir tartışma bile gerektirmez. Peki ordusunu kimler oluşturuyor? Son zamanlarda sıkça duyduğumuz özel kuvvetler denilen paralı askerler. Veya çeşitli ülkelerin, farklı ırk ve dinden Amerika için savaşan askerleri.

Peki biz de bir Amerika sayılabilir miyiz?
Bu noktada şunu düşünebiliriz. Bir ülkeler sıralaması varsa. Türkiye de bazı ülkeler için çok gelişmiş bir ülke. Bazı ülke vatandaşları için, kendi ülkesinde yaşamaktansa Türkiye'de yaşamak daha iyi.
Bazı nedenlerden dolayı Afrika'da askerimiz var. Bu nedenle bir çok Afrikalı da ülkemizde. Bazı nedenler dolayı birçok Iraklı, Suriyeli ülkemizde. Bunlardan Türkiye'de kalmak ve ülkesine dönmek istemeyene yok mu?
Tabi ki vardır. 
Bizim neden farklı ırklardan, farklı ülkelerden gelmiş askerlerden oluşan birliklerimiz olmasın? Örneğin, Suriyelilerden Türkiye'de kalmak isteyenlerden bir askeri birlik oluşturulabilir. Bu kişilere Türkiye Vatandaşlığı, Paralı asker olması, çocuğuna bedava eğitim, maaş ve artılar, ev verilebilir.
Bu şekilde Iraklı gönüllülerden bir birlik, Suriyeli gönüllülerden birlik, Türkmen gönüllülerden bir birlik, Afrikalı gönüllülerden bir birlik kurulabilir.
Bu birliklerin silahlarının tamamı Türk yapımı olması bizim için daha iyi olacaktır.
Sonuçta Türk Ordusu paralı asker almak istemiyor mu? Tam profesyonel asker kendisi yetiştirir.
Düşünce garip gelebilir. Ama büyük devlet ordusunda bulunan farklı ırklardan, farklı ülke vatandaşlarından belli olur. İngiltere'nin ordusu tamamen İngilizlerden mi oluşuyor? Peki Fransanın?



Wednesday, June 4, 2014

#sigorta #SOMA #kamugörevlileri

Sigorta, Hayat sigortası

Biz dile kolay 76 milyon nüfuslu bir devletiz-mişiz. Eğer iyi kullanılırsa, demek ki çok güçlü bir ülkeyiz. İyi niyetli olunursa, zengin bir ülkeyiz. Ülkemizdeki olayları tartışmak gereksiz. Her gün haberlerde asker, öğretmen, imam öllümlerini izliyoruz. Belki bir çoğunun farkında bile değiliz. SOMA bize gerektiğinde 76 milyonun insanlara değer verebildiğini gösterdi.
Peki ne yapabiliriz? Basit çözümler, basit çareler geliyor insanın aklına.
Sigorta sistemi kurabiliriz. Her maden çalışanını, her risk taşıyan bölgedeki öğretmeni, kamu çalışanını, askeri sigortalayabiliriz. Sigortaya DENETMENLİK yetkisi verebiliriz. Yaşam sigortası yapılan bir madeni sigorta denetlesin. Ölümcül bir kazada sigorta minimum ölenin yakınına bir ev, bir araba parası veya bir ev ve bir araba verirse (ki bunu daha fazla uygun buluyorum). Bununla birlikte en az 250 bin TL gibi bir rakam ve ömür boyu ayda 1500 TL aylık verirse. Sigorta denetmenleri sanırım bu parayı vermemek için tüm önlemleri alırlar.
Asker ve risk taşıyan bölgeler biraz daha farklı. Ama onlar da bu güvenceyi hak ediyor. 1.5 milyon askerimiz varmış. Sanırım 150 veya 200 bini riskli bir bölgededir. Neden onların her birine çelik yelek veremiyoruz? Kalekol iyi bir adım. Yenilenen askeri araçlar iyi bir adım. Ama yine de onları daha iyi korumalıyız. Arkalarında bıraktıklarını düşünmeden hareket edebilmeliler. Arkalarında bıraktıklarına kendi çocuklarımızdan daha iyi bakmalıyız. Polis, asker fark eder mi? Bizim güvenliğimiz için dışarıdalar.Onların kendilerini güvende hissetmeleri hepimizin görevi. Onlara en iyi imkanları sağlayamıyor muyuz biz 76 milyon?
Belki kendi içlerinde devlet desteğiyle bir sigorta fonu oluşturmamalılar. Doktor, öğretmen, imam için de aynısı yapılmalı. Şu anda aklıma gelmeyen tüm kamu görevlileri için. Her riskli bölgelere gönderilen görevli devlet tarafından YAŞAM SİGORTASI kapsamına alınmalı. Özel sektörde görevliyse, özel sektör bu sigortayı yapmalı. Yurt dışına gönderilenler bile. Yurt dışına gönderilen her mühendis, akademisyen, öğretmen yaşam sigortası yapılmalı.
Bir yerden başlamak lazım. 76 milyon olmamız iyi niyetli bir şeyler yapmıyorsak pek de önemli değil.

Örneğin Öğretmenler. Devlet öğretmenler için bir sigorta fonu oluşturur. Her öğretmen bu fona 5 TL aylık yatırır. Devlette her 5 TL'ye 5 TL verir. Devletteki bir banka, A bankası yönetiminde bir HAYAT SİGORTASI fonu oluşturulur. Urfa'da veya Aydın'da bir öğretmen görev esnasında ölürse yakınına Sigorta fonu bir ev, bir araba verir. 250 bin TL nakit yardım yapar. Aylık bağlar. Çocukları 22 yaşına gelinceye kadar okul masraflarını karşılar. Çocuklara burs verir.
Olmaz mı?
Siz neyi uygun buluyorsunuz? Öğretmen, Doktor, Vali, Kaymakam, Asker, Polis, İtfayeci için neyi uygun buluyorsunuz?
Zaten bu fonu kendileri oluşturmuş olacaklar. Zaten bu fonu yöneten banka çok para kazanacak. Bu fon her ay öğretmenlerden, öğretmen fonu için para alacak. Polisten polis fonu için para alacak.

Tabi iyi niyet şart. Bir de bu fonun yöneticileri mutlaka çalışma koşullarını olabildiğince güvenli tutmak için raporlar hazırlatmalı. Ölümleri, can kayıplarını azaltmak için denetlemelerde bulunmalı.

İYİ NİYETLİ BİR 76 MİLYON HAYAL EDİYORUM.







Sunday, April 13, 2014

Adalara Metro #ibb @iBBKadirTopbas @ibbBeyazmasa @Kadir__Topbas

Adalar'a Metro

http://www.sabah.com.tr/Gundem/2014/04/13/kostebek-tarihi-ana-hazir

"Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Marmaray Projesi'nin kardeşi olarak nitelendirilen Avrasya Tüp Tünel Projesi'nde 14 metre yüksekliğe sahip dev köstebeğin montajının tamamlandıklarını belirterek, "Çok yakında İstanbul Boğazı'nın altını delmeye başlıyoruz" dedi."

Yukarıdaki haberi okurken Adalar a da neden metro yapılmaz diye düşündüm. Hafif Metro nun olacağı, hatta her adayı da birbirine bağlayacak bir metro hattı Adalar ı daha İstanbul içine dahil edecek. Oradaki turizm potansiyelini daha kullanılabilir hale getirecektir.
Metro inşaatının başlamasıyla adalarda oteller kendilerini yenileyeceklerdir. Mutlaka daha büyük oteller adada açılacaktır. Yoğun kış koşullarında nasıl dönüleceğini bilemeyince insanlar adaya tatile veya yemek yemeye gitmiyorlar. Ama metroyla birlikte adadaki her restaurant yaz, kış değerli olacaktır.

Tabi ki adalarda yine araba yasak olmalı. En fazla elektrikli ve boyutu ufak araçlara izin verilmeli. Ve mutlaka sadece ada için bu elektrikli araçlara belirli bir sınırlama getirilmeli. Örneğin Adalar belediyeleri bu elektrikli araçları işletmeli. Bu elektrikli araçlarda bir taksi durağı oluşturulmalı ve sınırlı sayıda taksi burada hizmet vermeli.
Fayton lara özel bir önem verilmeli.

Ada vapurları insan taşımaktan çok nostaljik bir tur haline dönüşmeli. Hiç bir vapur da olamayan  Osmanlı veya farklı kültürel motifler olmalı üstlerinde. Belki belirli zamanlarda canlı müzikle vapur hareket etmeli. Unutmayın tek bir gitar veya tek bir keman da canlı müziktir. Bir çok öğrenci var. Mutlaka müzik. Müzik. Müzik.

Belediye dükkanlara belirli standartlar getirmeli. Boyasız, çiçeksiz, bakımsız ev kalmamalı. Bu tadilat işlemlerinde adaya özel indirimler olmalı.

Ve mutlaka adadaki ağaçlı ve yeşil alanlar şu andakinden bile çok hale getirilmeli.

İşte Metro Adayı böyle güzel bir yer haline getirebilir.

Hayal güzel şey...

Ama her proje bir hayalle başlar.

Günümüz Türkiye'sinde her proje hayali gerçekleşebilir.

Thursday, March 13, 2014

#seçim #yorum #gülsebirsel #çalış





http://www.hurriyet.com.tr/magazin/haber/25996982.asp
by Cengiz Semercioğlu

"Sertab Erener, sevgilisi Demir Demirkan’la birlikte bir süredir Chicago’da yaşıyor.
Oraya yerleştiler.
Buradan uzak kalmak istediler...
Zaten burada da birlikte eve kapanıp müzik yapıyorlar, felsefe, hayat tartışıyorlardı uzun uzun...
Bu hayatlarını Chicago’ya taşıdılar şimdi...
Birlikte konserlere gidiyorlar...
Yeni albüm çalışıyorlar...
Müzikal hazırlıyorlar...
Müzikal yönetmeni ve yazarı David Bell’le buluşup, müzikal konusunda fikirler alıyorlar..."



Değişik bir yorum:
Sanırım bu ülke sadece fakirlerin ülkesi. Sonuçta parası olan sıkışınca yurtdışına çıkıyor. Gelen hükümetler aynı kanunlarla geliyor. Aynı kanunlarla gidiyorlar. Varsın ki, medya size tamamen kapalı olsun. Sokak sokak dolaşın, derdinizi anlatın. Bir çok genç insanın sokaklara dökülmesi ve polisle karşı karşıya gelmesindense, meşru yollarla, sokak sokak dolaşın. Kendi inandığınız insanları muhtar, belediye başkanı, milletvekili seçin. Muhtar adayına mahallem için ne yapacaksın diye sorun.
Ben iki muhtar adayıyla karşılaştım şu ana kadar ve sordum ne yapacaksın gelince?
Devlet muhtara bir yetki vermiyor ki dedi ikisi de. E o zaman neden aday oluyorsun? Pankart astırmışsın. İyi hizmet edeceğim diyorsun. Mahallemdeki fakiri bulacak mısın? Sokaktaki başı boş hayvanlara ne yapacaksın? Çocukların okul çıkışlarında çevresini saran satıcılar senin için önemli mi? Boş arazilerdeki çukurlar ne olacak?
Pazarda bir sürü kadın alış veriş yapanların ellerine muhtar adayının resmini tutuşturuyor.
demek ki insanlara tek tek derdini anlatabilirsin. Tembellik etmeyin. TV'de 70 milyon un sizi izleyeceğini mi sanıyorsunuz? Her bir aday, her bir oy önemli ise. Biraz yürüyün. biraz vizyonunuz olsun.
Boşuna yürümeyin gençler. Boşuna ölmeyin. Ölen asker de, ölen polis de, ölen çocuk da aynı ülkede yaşıyor.
1 saat gaza karşı yürümek tembellik. Zor görünce yurt dışına çıkmak "aydın olmak" değil.
Balık hafızalarınız bu ülkede bizimle kazanılan parayı başka ülkeye gidip harcayanları unutmamalı. kim burada, kim değil hepimiz not etmeliyiz bir kenara.
Biraz çalışın.
Sanırım çocukların okuduğu sabah marşını tüm seçilmek isteyenler içinden sık sık okumalı.

ÇALIŞIN. ÇALIŞIN. ÇALIŞIN.

Çalışın diyorum da...

Biz fakirlerin ülkesi olan Türkiye'yi seviyorum.

Ben bugün olanları unutsamda google unutmayacak

Monday, February 24, 2014

İncir reçeli #incirreceli #aytaçagırlar #halilsezai #melikeguner

İncir Reçeli

"inci reçeli" Türk sinemasının pek yakalayamadığı bir anlatımı yakalamış. Bir dramı, aşk la harmanlayıp. Gülümseten sahnelerle anlatmış. Derin duyguları anlatacağım diye uzun uzun ('bal'da olduğu gibi veya 'yumurta' da olduğu gibi) duygusal sahneler çekmeye çalışmamış. Bu nedenle daha geniş bir kitle de yer bulmuş. Sinemacıları "festival filmleri" dedikleri filmelerden değil anlayacağın.

Gözüme takılan bazı rahatsız edici duygu sahneleri var. Burada duygu yu vermek için kamera hareketlendirilmiş.

Ama gözden kaçabilecek etkileyici sahnelerden biri fotoğraf. Fotoğraf filmde hikaye anlatımında önemli bir yeri var. Sırf fotoğraflar yüzünden belki de fotoğraf çeken bir arkadaş var filmde.
O arkadaşı oyuncu da olabilirdi. O zaman fotoğraflar geri planda kalabilirdi. Bazı seyirciler açısında fark edilmeyebilirdi.
Fotoğraf fark edilsin istenmiş.

Bir dram izliyorsunuz. Fakat bir aşk filmi izlediğinizi farz ediyorsunuz. Hasta ya toplumun bakışını izliyorsunuz. Ama aşk filmi izlediğinizi farz ediyorsunuz.

Şarkı daki  "isyan" aşk a veya başka bir şey e değil. Topluma ve genel değer yargılarına.
Yaşanamayan aşkın en önemli nedeni dış baskının film boyunca hissedilmesi ama gösterilmemesi.
Bu da filmi izlenir kılıyor.
Bir kişi kız laf söyleseydi. Film o noktaya kitlenebilirdi.

Filme özgürlüğünü vermek için gerçekten çok uğraşmışlar.

Oyuncular filmdeki konunun önüne geçmiyor.

Filmdeki aşk a özenilmesinin nedeni;
Doğal gelişmesi, beklentilerden uzak olması ve 'genelde yapılmayan' tanımaya çalışmamak, birlikte andan zevk duymak. yemek hazırlamak gibi, kahvaltı yapmak gibi.
Aşk ını ispat etmek için bar kapatmıyor. Araba almıyor.
Lüks bir yemek yok.

Her şey sıradan insan için. Bir incir reçeli aşk  ı sembolize edebiliyor. Yaşanılır kılıyor.

Senarist ve yönetmenin aynı kişi olması bu filme özel anlatımı güzellik vermiş.
Senarist in anlatamadın çatışması yok.

Halil Sezai nin "incir reçeli" ni yazma sahneleri de gerçekten yerli yerinde kullanılmış. (Her yere not kağıdı yapıştırması, tuvalet kağıtlarına bile yazması)

Aşk taki 3. kişinin farkına varmalısınız. Her ikili aşk sahnesinde onu unutmamalısınız. Orada temiz ve sabırlı bir aşk daha var. Şarkı söyleyen sevgilimiz, sevdiğimiz. Ve diğer 3. kişi aşkı fotoğrafçı.

Güzel kurgu, iyi hikaye, iyi oyunculuk...





http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0ncir_Re%C3%A7eli


Yönetmen Aytaç Ağırlar
Yapımcı Aytaç Ağırlar
Senarist Aytaç Ağırlar
Oyuncular Halil Sezai Paracıkoğlu
Melike Güner
Mustafa Uzunyılmaz
Sinan Çalışkanoğlu
Barbara Lourens
Aytaç Ağırlar


http://www.imdb.com/title/tt1808197/




Monday, February 17, 2014

Bunun keyfi başka hiç bir şeyde yok #ask #love #comment

Son zamanlarda duyduğum en kötü konulardan birisi 14 Şubat kutlamama şekilleriydi.
Kaç çift 14 Şubat ı erkek veya kadın yüzünden hayatlarından çıkarmışlar. Bunun bir nedeni her erkeğin bütçesinin medyanın istediği gibi büyük hediye almaya uygun olmaması. Kadınların erkeklerden hediye haricinde beklentileri olması da erkeklerin bugünü kutlamayalım. Özenti bir gün bu. Her gün aşk var hayatımızda. Kızın kendi eliyle yaptığı kurabiyeyi, dolmayı (Fatih Harbiye), pastayı, örgü bir kaşkol ü, örgü bir eldiven i aşağıladığımız için. Sevgi çıtasını dizilerin ve medyanın belirlemesine izin verdiğimiz için mutsuzuz.
Evet mutlu değiliz. Erkekler lokanta kapatmalı, kadınlar hdiye paketi haline gelmeli. Hediye mutlaka pahallı olmalı.
Sevgi, Saygı, Şevkat duyguları ilişkinizin nerdesinde? En ufak bir hastalık anında dağılan ilişkiler. Kız veya erkek işten ayrılsa hemen ayrılık çanları. Evet. Kızlar işten ayrılınca da erkekler ayrılıyormuş. :D
Medya ilginç örnekleri, merak edileni konu yapar sürekliliği için. Her biriniz ilginç örnek olamazsınız. Sevginizi yaşayın. Mutlu olun. Sevin. Sevilin. Bunun keyfi başka hiç bir şeyde yok.

Sunday, January 19, 2014

Nejat İşler #nejatisler

Nejat İşler

Türkiye de ölmek lazım övülmek için. Hayatınızda duymadığınız güzel sözlerin size söylenmesi için. Nejat İşler'in dizilerden atılmasını isteyenler. Şimdi sevgi kelebeği olmuşlar. Nejat İşler'e alkolik diyenler şimdi onu melek gibi anlatıyorlar. Nejat İşler'e kadın düşmanı diyenler. Has erkek diye yazıyor şimdi. [(Politika=Sahtekarlık=Toplum) olmuş :D] Ben sarhoşken de oyunculuğunu severdim. Kadın dövdüğünde de oyunculuğunu severdim. Sevgili değiştirdiğinde de oyunculuğunu severdim. Bir işi iyi yapmak önemlidir. İşi iyi yapanı kötülemek için umutsuz yollara baş vurmaksa sadece kıskançlıktır. Keşke her birinin suratına çarpacak kapılar olsa yalan yere ağıt yakanların.

Tuesday, February 19, 2013

Neden Fotoğraf?


Neden Fotoğraf?


1. 2 martı resmi çektin mi kesin fotoğrafçı olmuşsundur.
2. Fotoğrafçılık spor salonlarından ucuz olduğu ve kahve içmeye müsait ortamlar yarattığı için kızlarla/erkeklerle konuşmak kolayır.
Üstelik konuşlacak konuda bellidir.
3. İyi bir fotoğrafçı makinesi otomatik de olsa enstantane, pozlama gibi birkaç terimle karşısındakini profesyonel olduğunu ikna etmeye çalışabilir.
4. Günmüzde terimlere ulaşmak fotoğraf çekmek ten daha kolay http://fotograf.terimleri.com/
5. Mümkün olduğunca şehir içi dolaşan kurslar (İstanbul'da) tercih edilir ki, olay fotoğraf çekmekten başka boyuta çabuk geçsin. Ondan sonra ver elini göl çekimleri, dağ, bayır, tarihi eserler kim tutar seni....

Ekleyen daha ekleyebilir. En son bir tanesi eski makinesini bir kıza hediye temek bahanesiyle kahve içmeye çağırıyordu.


Yukarıdaki yazılar gerçek fotoğraf sanatçılarını ve gerçekten fotoğrafa gönül verenleri kapsamamaktadır.

Onları Nerden mi anlarsınız?

Onlar fotoğraf çekmeye gittiğinde makinelerinde (erkekse) kızların fotoları yoktur.
Kızsa, kendi fotoğraflarını çektirmeye çalışmazlar.

Makinelerini kimsenin gözüne sokmaz, canı gibi korurlar.

Çektikleri fotoğraflardan sevgililerinde söz ettiklerinden daha fazla söz ederler.

Hayatları fotoğraf çekmeye bağlıymış gibi davranırlar.

Kızların fotoğraflarına yorum yapıp, kahve içmeye davet etmezler.

:)

Thursday, January 24, 2013

Dilimdeki kalbim


























Dilimdeki kalbim

Sevgi bir başka kanat çırpar melodilerle...
Hayatımızın her anında bir melodi dilimize dolanır.
üstü kapalı duygular dökülür dudaklarımızdan
üzüntüler vardır o tınıların içinde
şiirler canlanır notalarla
hepimiz gıpta ederiz o tınıyı oluşturabilene
tını kuş olur
midemden yukarı kalbime uçar
kalbim dile gelir
melodi olur
dökülür dudaklarımdan

Saturday, January 5, 2013

Ortak Yaşamak



Aslında yazının veya kadınların bu şekilde düşünmesin tek nedeni "ortak yaşamayı" bilmememiz. Kadın veya Erkek diye ayırmak istemiyorum. Ortak yaşamayı bilmemek, iş paylaşmayı bilmemek, sevgi yaratmayı ve sevgi paylaşmayı bilmemek. Uzatmayacağım. Daha sayılabilecek bir çok konuda "ortak hareket etmek" "ne demek", işte bilinmesi gerekli olan ve her şeyin anahtarı.
Çevremden görüyorum. "Ortak Yaşamak" nedir bilmiyorlar veya bilerek saptırıyorlar. "Ortak Yaşam" her bireyin kendi içinde bağımsız olması ama diğerine karşı sorumlu olmasıdır. Örneğin ev arkadaşı olsanız. Ev giderlerini ortak paylaşmıyor musunuz? Kalan parada sizin kendinize ait. "Zaman" içinde aynısı yapılmalı. Ortak olarak yapılması gerekenler birbirlerine ayrılan zaman değildir. Aynı anda televizyon izlenmesi birbirine ayrılmış bir zaman değildir. Aynı anda, hatta aynı yatakta uyumanız birbirinize ayırdığınız zaman değildir. Birbirine ayrılan zamanının belirli bir kalitesi vardır. Aynı anda alış-verişe çıkmak da birbirine ayrılna zaman değil ne yazık ki :D . Ortak paydalar yaratmak. Hatırlayacağınız anılar yaratmak. Daha sonradan konuşacağınız etkinliklerde bulunmak ortak zaman geçirmektir. Ve %100 kendinize ayırdığınız her dakika, "Ortak Zamanı" daha etkin kullanmanızı sağlar. Bu da gidip başkalarıyla parti vermek değildir :D. Zamanı kaliteli kullanın.


Friday, December 9, 2011

Womist 2011 ve aklıma gelenler

 Womist



Bu akşam gittiğim Womist Konserinden sonra İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, Kültür ve Sosyal İşler Dairesinin yaptığı bu güzel etkinlikleri ne kadar az duyurabildiğine üzüldüm. Neden bu kadr güzel etkinlikler yapan bir kurum, bu etkinlikleri duyuramaz? Basılı olarak var, nette de var. Ama insanlara daha fazlası lazım. Burnumuzun dibinde hiç para vermeden veya çok az miktarlar ödeyerek gidebileceğimiz o kadar çok etkinlik var ki.
Sonrada kafelere bakıyoruz. Bir sürü genç, konuşacak konu bulamıyorlar. Konu bulamayınca ilişkiler erken eskiyor. Erken bitiyor. Nerdeyse her ilçede bir kültür merkezi var. Her kültür merkezinde de sinema, söyleşi, konser var. Çoğu ücretsiz. Ücretli olanların rakamları kahve paranızdan daha ucuz. Gidin arkadaşlar.
Tiyatroya gidin.
Sinemaya gidin.
Konsere gidin.
Söyleşiye gidin.
Sevgilinizle gidin. Bir etkinliğe gittiğinizde ilişkinize bir değer katacaksınız. Kendinize bir değer katacaksınız. 3-5 taneden sonra kültürlü insan olmaya başlayacaksınız. Kötü yanı, siz de etkinliğe giden insanlarla arkadaş, sevgili olmak isteyeceksiniz. Yalancılarla değil. Evet, nette her profilde tiyatro seviliyor. tiyatrolar boş. Kitap okunuyor. Her halde bir kitap alınıyor, sonra da kulaktan kulağa oynanıyor ki satış rakamları bu kadar düşük. Bir kaç popüler isim haricindeki konserler boş. Bu akşam salonun yarısı boştu. Womist'le gelen müzisyenlere bir bakın. o salonun en az 2 gün önceden bileti tükenmeliydi.
Tekrar Kültür ve Sosyal işler Daire Başkanlığına dönersek, bu kadar iyi işler yaparken, neden kendinizi anlatmıyorsunuz. Neden getirdğiniz kişileri anlatmıyorsunuz.
İstanbul'da bir kaç yerde gördüğüm "Ekranları" (Bilgi Ekranı, televizyonu, nasıl isimlendirirseniz...) Neden işlek yerlere koyup etkinlikleri tanıtmazsınız.
Örneğin,
Bağdat Caddesi, Boyner'in önündeki ışıklarda bir ekran olduğunu düşünün, Ekran'a netten görüntü gelse, Belediyenin yaptıklarının reklamı yapılabilir, Kültür Etkinlikleri duyurulabilir.
Örneğin Ekranda Caddebostan Kültür Merkezinde "Cam" 12 Ocak'ta
diye bir yazı olsa, oyundan 30 saniye -1 dakika arası görüntü verilse, belki de daha uzun.
ardından Yayla Sanat merkezinde "Bavul" 15 ocak'ta dense, biraz da bu oyundan görüntü verilse,
bunların arasında belki bir araba reklamı verilir.
Belki bir inşaat firması reklamı verilir. böylelikle bu TV'lerin giderleri çıkarılabilir. Hatta kara geçilebilir.
Bu etkinlikleri kimin düzenlediği, kimin organize ettiği, kimin desteklediği belirtilir.
insanlar izler.
Bir diğer yer
Trafik sıkışıklıkları neden reklam amacıyla değerlendirilmesin,
bir araç mecidiyeköy trafiğinde 15 metre ilerleyene kadar bir panoyu rahatlıkla 15 dakika ile yarım saat arasında izleyebilir. Peki bu pano, televizyon olsa, dev bir ekran olsa,
Tıkanıklık saatinde, daha pahallıya reklamları gösterse, ol açıkken daha ucuz reklamları göster,
Arada şehirdeki kültür etkinliklerini gösterse.
Kısa süreli düşüncelerden bu şekilde bulanık fikirler çıkıyor.
Belki birisi okur. Bu bulanık düşüncelerden uygun bir kar payı çıkarır.
Hem kendine kar sağlar.
Hem belediye etkinliklerini daha iyi duyurur.
Hem insanlar kültürle buluşur.
Hem de Salonlar konser olsun, tiyatro olsun, söyleşi olsun, sinema olsun BOŞ KALMAZLAR.

VE ARKADAŞLAR,
Yalan söylemekten vazgeçin.
Kız arkadaşınıza yalan söylemeyin.
Erkek arkadaşınıza yalan söylemeyin.

Kültür Etkinliklerinin bir çoğu bir bardak kahveden ucuz.
Çoğu ücretsiz.
İstanbul'da Sanatla etkileşime geçememek kendinize söylediğiniz yalan.
Sığ olmak sizin suçunuz.
Sığ insanlarla birlikte olmak sizin suçunuz.

Tembelsiniz. Aramazsınız.
Sadece 2 link veriyorum.
Utanırsanız gerisine siz bakarsınız.
http://www.ibb.gov.tr/sites/kultur/kulturel_mekanlar/Pages/KartalBulentEcevitKulturMerkezi.aspx
http://www.ibb.gov.tr/sites/kultur/Pages/AnaSayfa.aspx )

http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/Anasayfa.aspx




Tuesday, November 29, 2011

sonuçta hayaller, Yerli otomobil

Yerli oto

TV izlerken aklıma gelip de geçemeyenler, sonuçta hayaller
Volkan Işık’ın Volki Car’ı neden Türkiye’nin otomobili olmasın. Otomobil concept olarak çok iyi bir dizayna sahip tam bir şehir otomobili olabilir. Çok ufak değişikliklerle 4 kapılısı da üretilebilir. İlk akla gelen küçük otomobillerden Ford Fiesta veya en ünlülerinden biri olan Mini gibi sportif bir şehir otomobili Türkiye’nin ilk üreteceği otomobil olabilir. Böyle ufak bir araba 1200 cc’lik ufak bir benzinli motorla piyasaya çıkabilir. 1600 dizel motor üzerine uygulanabilir. Bu Konsept otomobili yapan Volkan Işık, elbette ki yarış deneyimlerini kullanarak Türkiye’ye ait, %100 yerli bir motor da dizayn edilmesine büyük katkılar da bulunabilir. Bu tip başlangıçlar devlet eliyle, belki de Volkan Işık hiç aklından bile geçmiyor olabilir, başlatılabilir. Eminim ki Volkan Işık çok ufak bir bütçeyle yılda 2000 ila 5000 arası otomobil üretebilir ve ilk etaplarda İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi büyük şehirlerde servis hizmeti vererek satış yapabilir. Kısa bir sürede bu satışların katlanarak artacağına eminim.
Böyle zamanlarda önemli olan fikirleri geliştirmek, zaman zaman, gerekirse devlet eliyle bu kişileri teşvik etmek gerekliliğidir. Hiç aklında olmayanları bile bu işe katmak, ilerleme için önemli bir meziyet olur.
İnşallah diyerek bitirmek istiyorum.

 http://www.volkicar.com/
















VOLKICAR Teknik Özellikler
Motor
1251 cc, sıralı 4 silindirli, benzinli, DOHC, hava soğutmalı,
4 karbüratörlü, 115 HP
Şanzıman
5 ileri vitesli (sıralı tip, manuel), elektrikli geri vites
Aktarma
%100 kilitli diferansiyel, arkadan çekiş
Ağırlık
530 kg
Ağırlık/Güç oranı
4.6 kg/HP
Boyutlar (u/g/y)
302/160/135 cm
Dingil mesafesi
1915 mm
İz genişliği
1600 mm
Şasi:
Orijinal tasarım, tubular
Süspansiyon
Orijinal tasarım, önde çift salıncaklı bağımsız, arkada rijid aks,
ayarlanabilir amortisörler
Frenler
Önde disk, arkada kampana
Gövde (iç/dış)
Orijinal tasarım, kompozit plastik
Lastik (Lassa)
Orijinal tasarım,205/60 13
Jant (CMS)
Orijinal tasarım,13 inç x 6 inç


"FIA (Uluslararası Otomobil Federasyonu) kurallarına uygun olarak hazırlanan VOLKICAR’ın şasisi tubular yapıya sahip. 42 mm ve 32 mm çelik çekme borudan imal edilen güvenlik kafesi, sürücünün güvenliğini en üst düzeyde tutuyor. Alt gövde ve üst gövdesi kompozit plastikten üretilen VOLKICAR’da küçük yapısına karşın yüksek performansı nedeniyle 115 HP gücündeki Yamaha motosiklet motorunun tercih edildiğini söyleyen Volkan Işık, yılda 60 adet VOLKICAR üretmeyi hedefliyor." (from arabamcom)



Göstermelik bir arama değilse bir araba yapma ideali, kesinlikle Volkan Işık'ın arabası seri üretim çin düşünülmeli. 

Yerli araba kavramaını iyi anlamalıyız. Tamamen Türkiye'de yapılacak, satışının tüm geliri Türkiye'de kalacak bir otomobil olmalı. 

Gerçekten merak ediyorum. 1200 cc'lik bir motoru Türkiye'de hiç kimse yapmayı beceremiyor mu?
Seri olarak üretmeyi becerebilecek teknolojimiz gerçekten mi yok?

Saturday, August 6, 2011

Kadına Şiddete HAYIR, Kadınlara "Kendini Savunma Dersleri" verilmeli

Kadına Şiddete HAYIR, Kadınlara"Kendini Savunma Dersleri" verilmeli


Başlık olarak ne yazacağım konusunda bir türlü karar veremedim. Konu "Kadınlara uygulanan şiddet". Kadına uygulanan şiddeti ceza vererek veya ayaklara takılacak elektronik kelepçelerle engellencemeyeceğini düşünen toplumda sadece ben değilimdir. Neler yapılabileceği konusunda birçok fikriniz olduğuna eminim. "Kadınlar bir şekilde korunmalı." Aslında bu cümleye karşıyım ben. Kadınlar, kendilerini korumalı. Kadın sığınma evlerinin artırılacağı çok iyi bir haber. Ama burada ne gibi bir uygulama yapılıyor meçhul. bilmiyoruz. Merak etmiyoruz. İlk başta garip gelecek bir fikrim var. Düşündükçe, sağda solda uygulanışını gördükçe insan inanıyor. Kadın sığınma evlerine katılan her kadına zorunlu olarak "Kendini Savunma Dersleri"  verilmeli. Bu derslerde Aikido  öğretilebilir.
Geçenlerde Aikido öğreten bir hocadan, tacize uğrayan bir kızın hikayesini dinledim. Kız ilk geldiğinde dersteki erkeklerden bile çekiniyormuş. Ama yılmamış. derslere devam etmiş. aikido'da iyi bir duruma gelmiş. Daha önce saldıran erkek tekrar aynı saldırganlığı devam ettirdiğinde adamı etkisiz hale getirmiş. (Dövmemiş. Sadece Etkisiz hale getirmiş. Çevredekilerin şaşkın bakışları arasında Polisi aramış ve çevredekilerin şahitliğiyle saldırganı Polise teslim etmiş.) Hocaya çok dövmek istedim, ama kendimi onun gibi olmamak için tuttum demiş. Bunu başaran kız 1.55 -1.60 arasında ince yapılı bir kızmış.
Bunu öğrendikten sonra sizinle paylaşmadan duramadım. Lütfen yazdıklarımı paylaşın. Kadınlar korunmamalı, Kadınlar kendilerini korumalılar. Devlet zaten kanunla koruyor. Ama her eve hırsız girmesin diye Polis koyamayacağı gibi her kadının başına da bir polis konulamaz.
Daha ileri giderek "Kadınların kendisini Savunmasının" bir Devlet Politikası haline getirilmesini istiyorum. Bu çok zor  bir uygulama değil. İlkokul 5'ten sonra veya ilkokul 5. sınıftan başlayarak okullarda zorunlu olarak kızlara kendini savunma dersleri verilmeli. Her kız ilkokulu bitirdiğinde kendine savuna bilecek, savunma bilgisine sahip olmalı.
Bir adım daha ileriye gidersek,
Her Türk erkeği ilkokuldan başlayarak Dans veya Folklor dersi almalı. Ama bu çocukta hiç yetnek yok denmemeli. Hepsi, ayrım yapılmaksızın bu dersi almalı. Umarım ki bu dersler sonunda müzikle bir süre içiçe olan bir insanın içindeki bazı duygular daha evcilleşecektir. Karşısındakine uyum göstermenin zevkini bu derslerde öğrenecektir.
Bu fikirlerimin toplum yapısını bozmadan, kültürel yapıya zarar vermeden, zengin veya fakir herkesin sahip olabileceği, büyük bütçeler gerektirmeyen uygulamalar olduğunu düşünüyorum. Zaman aleyhimize işliyor. Her gün yeni bir haber. Yeni bir yıkılış öğreniyoruz.
Zaman kaybetmeksizin cezalar dışında da bazı uygulamalar düşünmek zorundayız.
Bu düşünceleri isteyen kendi fikri gibi söylesin. Önemli değil. Önemli olan zaman içinde kadın nufusunun kendini koruyabilecek duruma gelmesi.
Barış ve Huzur içinde bir toplum hepimizin hakkı.

-  - - - - -

Biliyorum ki uyarıları boşveriyorsunuz. Sizin başınıza gelmez. Kızınızın başına gelmez. Ama olay çok farklı. Sadece bizim ülkemizde geçerli değil bu konu.

Enough (2002) - IMDb 

Bu filmlerden sadece biri. Peki film özünde kadına ne tavsiye ediyor? 

KENDİNİ KORUMASINI ÖĞREN.


http://www.imdb.com/title/tt0278435/


http://en.wikipedia.org/wiki/Enough_(film)

Siz bir kadınsınız. Sizin başınıza gelmedi. Ya kızınız güvende mi? Yolda, trafikte güvende misiniz?
Toplumun gittikçe duyarsızlaştığı bir zamanda sokak ortasında bir hırsızın darp'ına uğrasanız, size kim yardım edecek?
Ben hayatım da savunma dersi almadım. Ama eşimin, çocuğumun kesinlikle savunma dersi almasını isterim. Teşfik ederim.
Bunu trafiğe çıkmadan önce ehliyet kursuna gitmek gibi düşünün.
Evde korkuyla kızınızı beklemek, eşinizi beklemek gerçekten zor.

Eşiniz nasıl birisi çıkacak? Çok severek aldığınız kişinin annesi babasından dayak yediyse, sizin ne kadar şansınız var?


Üstelik ülkemizde sağlık personeliyseniz acilen bir kursa kayıt olun.

Eğitim için çok geç. Şu anda eğitilmeye başlasa yeni nesil ancak 30 yıl sonra dayaksız bir ortama kavuşabilir.
Tabi ki yine de eğitime başlanmalı. Ama önlem de alınmalı.
Siz önlem alın.

- - - - - - -

Sizin başınıza gelmez değil mi!!!

Onlar kendileri mi istedi?

http://haber.mynet.com/unlu-oyuncu-esini-dovdu-623210-yasam/

http://www.haberturk.com/gundem/haber/815501-babasini-gitmek-isteyen-esini-dovdu

http://www.posta.com.tr/3Sayfa/HaberDetay/Oglunun-onunde-esini-dovdu.htm?ArticleID=151287

http://www.haber7.com/foto-galeri/19306-kizinin-gozu-onunde-eski-esini-dovdu/p3#gallery

http://gundem.milliyet.com.tr/kocasindan-kacip-sigindigi-kadin-evinde-dayak-yedi/gundem/gundemdetay/25.12.2012/1646691/default.htm

"SAMSUN’da geçen Temmuz ayında eşiyle tartışıp kadın sığınma evine yerleşen 55 yaşındaki Ş.G., gece su içmek istediği için kadın güvenlik görevlisi tarafından dövüldüğünü ileri sürerek şikayetçi oldu."
http://magazin.milliyet.com.tr/unlu-sunucu-kocasindan-hem-dayak-yedi-hem-savundu/magazin/magazindetay/01.04.2011/1371855/default.htm

http://www.haberturk.com/yasam/haber/753838-seni-top-yapacagim-kavgasi
"Dizi Oyuncusu Aslı Nimet Altaylar, tartıştığı erkek sürücüden dayak yiyince soluğu mahkemede aldı..."
http://www.haber365.com/Video/Unlu_Oyuncunun_Dayak_Itirafi/

"Mesut Yar'ın sunduğu Burada Laf Çok'a konuk olan güzel oyuncu Serra Tokdemir'den dayak itirafı geldi."


http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/22544375.asp

"İşte Ceren Hindistan'ın Avukatı Levent Turgut Karakoç'un açıklaması:
Müvekkilim olan Ünlü oyuncu Ceren Hindistan futbolcu futbolcu erkek arkadaşı Özer Hurmacı'dan fiziksel şiddet gördüğü gerekçesiyle yollarını ayırdı.Geçtiğimiz yıl başlayan ünlü çiftin ilişkisi Özer Hurmacı'nın fiziksel şiddet uygulaması üzerine bitti. Sağlık kuruluşlarından rapor alan Hindistan, Hurmacı hakkında suç duyurusunda bulunarak olaydan şikayetçi oldu. Bunun üzerine hukuksal süreç başladı."


 - - - - - - 

Sağlık Personeli dayak yedi


"Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görev yapan bir doktor, hasta yakını tarafından tekme tokat dövüldü."
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/01/31/doktora-dayak-kamerada


- - - - - - - -

Polonyalı Kadınlara ordudan yakın dövüş kursları


polonyali-kadinlara-ordudan-yakin-dovus-kurslari
Source: Sputnik.tr

Polonya Savunma Bakanlığı kadınlar için ülke çapında, silahsız yakın dövüş kursları başlatıyor. Kurslar 19 Kasım-3 Haziran tarihleir arasında 30 askeri tesiste yapılacak. Eğitimi ordu personeli verecek.

Daha fazla: https://tr.sputniknews.com/avrupa

Böyle bir kursun Polonya'daki amacı farklı olabilir. Ama bu kursa Polonya'da katılacak kadınlar da sonuçta her türlü şiddetten kendilerini koruyabilecekleri bir donanıma sahip olacaklar.

Türkiye'de de bu iş çok ciddiye alınmalı. Acilen öncelikle tehdit altındaki kadınlar daha sonra da 14 veya 15 yaşından başlayarak 25 yaşına kadar olan kadınlara zorunlu, diğerlerine isteğe bağlı bu kurslar verilmeli. Ve mutlaka bu kurslar Ortaokuldan başlayarak her kadına verilmeli. bu şekilde kendine daha çok güvenen kadınlar yetişecektir.
Kadın öncelikle kendini koruyabilmeli. Yukarıda da belirttiğim gibi, devletin her kadını koruması mümkün değil. Ama her kadına yakın dövüş kursu vermesi mümkün. Belki bazılarının gözünde karete, judo veya başka sporlar canlandı. Ama teknik olarak verilecek yakın dövüş kursları bu şekilde değildir.
Devletimiz bu konuya acilen eğilmelidir.

Kadına Şiddete HAYIR, Kadınlara "Kendini Savunma Dersleri" verilmeli

Kadına Şiddete HAYIR, Kadınlara"Kendini Savunma Dersleri" verilmeli


Başlık olarak ne yazacağım konusunda bir türlü karar veremedim. Konu "Kadınlara uygulanan şiddet". Kadına uygulanan şiddeti ceza vererek veya ayaklara takılacak elektronik kelepçelerle engellencemeyeceğini düşünen toplumda sadece ben değilimdir. Neler yapılabileceği konusunda birçok fikriniz olduğuna eminim. "Kadınlar bir şekilde korunmalı." Aslında bu cümleye karşıyım ben. Kadınlar, kendilerini korumalı. Kadın sığınma evlerinin artırılacağı çok iyi bir haber. Ama burada ne gibi bir uygulama yapılıyor meçhul. bilmiyoruz. Merak etmiyoruz. İlk başta garip gelecek bir fikrim var. Düşündükçe, sağda solda uygulanışını gördükçe insan inanıyor. Kadın sığınma evlerine katılan her kadına zorunlu olarak "Kendini Savunma Dersleri"  verilmeli. Bu derslerde Aikido  öğretilebilir.
Geçenlerde Aikido öğreten bir hocadan, tacize uğrayan bir kızın hikayesini dinledim. Kız ilk geldiğinde dersteki erkeklerden bile çekiniyormuş. Ama yılmamış. derslere devam etmiş. aikido'da iyi bir duruma gelmiş. Daha önce saldıran erkek tekrar aynı saldırganlığı devam ettirdiğinde adamı etkisiz hale getirmiş. (Dövmemiş. Sadece Etkisiz hale getirmiş. Çevredekilerin şaşkın bakışları arasında Polisi aramış ve çevredekilerin şahitliğiyle saldırganı Polise teslim etmiş.) Hocaya çok dövmek istedim, ama kendimi onun gibi olmamak için tuttum demiş. Bunu başaran kız 1.55 -1.60 arasında ince yapılı bir kızmış.
Bunu öğrendikten sonra sizinle paylaşmadan duramadım. Lütfen yazdıklarımı paylaşın. Kadınlar korunmamalı, Kadınlar kendilerini korumalılar. Devlet zaten kanunla koruyor. Ama her eve hırsız girmesin diye Polis koyamayacağı gibi her kadının başına da bir polis konulamaz.
Daha ileri giderek "Kadınların kendisini Savunmasının" bir Devlet Politikası haline getirilmesini istiyorum. Bu çok zor  bir uygulama değil. İlkokul 5'ten sonra veya ilkokul 5. sınıftan başlayarak okullarda zorunlu olarak kızlara kendini savunma dersleri verilmeli. Her kız ilkokulu bitirdiğinde kendine savuna bilecek, savunma bilgisine sahip olmalı.
Bir adım daha ileriye gidersek,
Her Türk erkeği ilkokuldan başlayarak Dans veya Folklor dersi almalı. Ama bu çocukta hiç yetnek yok denmemeli. Hepsi, ayrım yapılmaksızın bu dersi almalı. Umarım ki bu dersler sonunda müzikle bir süre içiçe olan bir insanın içindeki bazı duygular daha evcilleşecektir. Karşısındakine uyum göstermenin zevkini bu derslerde öğrenecektir.
Bu fikirlerimin toplum yapısını bozmadan, kültürel yapıya zarar vermeden, zengin veya fakir herkesin sahip olabileceği, büyük bütçeler gerektirmeyen uygulamalar olduğunu düşünüyorum. Zaman aleyhimize işliyor. Her gün yeni bir haber. Yeni bir yıkılış öğreniyoruz.
Zaman kaybetmeksizin cezalar dışında da bazı uygulamalar düşünmek zorundayız.
Bu düşünceleri isteyen kendi fikri gibi söylesin. Önemli değil. Önemli olan zaman içinde kadın nufusunun kendini koruyabilecek duruma gelmesi.
Barış ve Huzur içinde bir toplum hepimizin hakkı.

-  - - - - -

Biliyorum ki uyarıları boşveriyorsunuz. Sizin başınıza gelmez. Kızınızın başına gelmez. Ama olay çok farklı. Sadece bizim ülkemizde geçerli değil bu konu.

Enough (2002) - IMDb 

Bu filmlerden sadece biri. Peki film özünde kadına ne tavsiye ediyor? 

KENDİNİ KORUMASINI ÖĞREN.


http://www.imdb.com/title/tt0278435/


http://en.wikipedia.org/wiki/Enough_(film)

Siz bir kadınsınız. Sizin başınıza gelmedi. Ya kızınız güvende mi? Yolda, trafikte güvende misiniz?
Toplumun gittikçe duyarsızlaştığı bir zamanda sokak ortasında bir hırsızın darp'ına uğrasanız, size kim yardım edecek?
Ben hayatım da savunma dersi almadım. Ama eşimin, çocuğumun kesinlikle savunma dersi almasını isterim. Teşfik ederim.
Bunu trafiğe çıkmadan önce ehliyet kursuna gitmek gibi düşünün.
Evde korkuyla kızınızı beklemek, eşinizi beklemek gerçekten zor.

Eşiniz nasıl birisi çıkacak? Çok severek aldığınız kişinin annesi babasından dayak yediyse, sizin ne kadar şansınız var?


Üstelik ülkemizde sağlık personeliyseniz acilen bir kursa kayıt olun.

Eğitim için çok geç. Şu anda eğitilmeye başlasa yeni nesil ancak 30 yıl sonra dayaksız bir ortama kavuşabilir.
Tabi ki yine de eğitime başlanmalı. Ama önlem de alınmalı.
Siz önlem alın.

- - - - - - -

Sizin başınıza gelmez değil mi!!!

Onlar kendileri mi istedi?

http://haber.mynet.com/unlu-oyuncu-esini-dovdu-623210-yasam/

http://www.haberturk.com/gundem/haber/815501-babasini-gitmek-isteyen-esini-dovdu

http://www.posta.com.tr/3Sayfa/HaberDetay/Oglunun-onunde-esini-dovdu.htm?ArticleID=151287

http://www.haber7.com/foto-galeri/19306-kizinin-gozu-onunde-eski-esini-dovdu/p3#gallery

http://gundem.milliyet.com.tr/kocasindan-kacip-sigindigi-kadin-evinde-dayak-yedi/gundem/gundemdetay/25.12.2012/1646691/default.htm

"SAMSUN’da geçen Temmuz ayında eşiyle tartışıp kadın sığınma evine yerleşen 55 yaşındaki Ş.G., gece su içmek istediği için kadın güvenlik görevlisi tarafından dövüldüğünü ileri sürerek şikayetçi oldu."
http://magazin.milliyet.com.tr/unlu-sunucu-kocasindan-hem-dayak-yedi-hem-savundu/magazin/magazindetay/01.04.2011/1371855/default.htm

http://www.haberturk.com/yasam/haber/753838-seni-top-yapacagim-kavgasi
"Dizi Oyuncusu Aslı Nimet Altaylar, tartıştığı erkek sürücüden dayak yiyince soluğu mahkemede aldı..."
http://www.haber365.com/Video/Unlu_Oyuncunun_Dayak_Itirafi/

"Mesut Yar'ın sunduğu Burada Laf Çok'a konuk olan güzel oyuncu Serra Tokdemir'den dayak itirafı geldi."


http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/22544375.asp

"İşte Ceren Hindistan'ın Avukatı Levent Turgut Karakoç'un açıklaması:
Müvekkilim olan Ünlü oyuncu Ceren Hindistan futbolcu futbolcu erkek arkadaşı Özer Hurmacı'dan fiziksel şiddet gördüğü gerekçesiyle yollarını ayırdı.Geçtiğimiz yıl başlayan ünlü çiftin ilişkisi Özer Hurmacı'nın fiziksel şiddet uygulaması üzerine bitti. Sağlık kuruluşlarından rapor alan Hindistan, Hurmacı hakkında suç duyurusunda bulunarak olaydan şikayetçi oldu. Bunun üzerine hukuksal süreç başladı."


 - - - - - - 

Sağlık Personeli dayak yedi


"Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde görev yapan bir doktor, hasta yakını tarafından tekme tokat dövüldü."
http://www.sabah.com.tr/Yasam/2013/01/31/doktora-dayak-kamerada


- - - - - - - -

Polonyalı Kadınlara ordudan yakın dövüş kursları


polonyali-kadinlara-ordudan-yakin-dovus-kurslari
Source: Sputnik.tr

Polonya Savunma Bakanlığı kadınlar için ülke çapında, silahsız yakın dövüş kursları başlatıyor. Kurslar 19 Kasım-3 Haziran tarihleir arasında 30 askeri tesiste yapılacak. Eğitimi ordu personeli verecek.

Daha fazla: https://tr.sputniknews.com/avrupa

Böyle bir kursun Polonya'daki amacı farklı olabilir. Ama bu kursa Polonya'da katılacak kadınlar da sonuçta her türlü şiddetten kendilerini koruyabilecekleri bir donanıma sahip olacaklar.

Türkiye'de de bu iş çok ciddiye alınmalı. Acilen öncelikle tehdit altındaki kadınlar daha sonra da 14 veya 15 yaşından başlayarak 25 yaşına kadar olan kadınlara zorunlu, diğerlerine isteğe bağlı bu kurslar verilmeli. Ve mutlaka bu kurslar Ortaokuldan başlayarak her kadına verilmeli. bu şekilde kendine daha çok güvenen kadınlar yetişecektir.
Kadın öncelikle kendini koruyabilmeli. Yukarıda da belirttiğim gibi, devletin her kadını koruması mümkün değil. Ama her kadına yakın dövüş kursu vermesi mümkün. Belki bazılarının gözünde karete, judo veya başka sporlar canlandı. Ama teknik olarak verilecek yakın dövüş kursları bu şekilde değildir.
Devletimiz bu konuya acilen eğilmelidir.



Kaçıracakları kız karateci çıkınca!


Evine giderken iki eşkıyanın saldırısına uğrayan üniversiteli karateci kız, zanlılardan Oktay K.’yi dövdü, diğer zanlı Cem K. ise otomobile saklanarak kurtulabildi. Yakalanan iki zanlı tutuklandı

Denizli'nin Pamukkale ilçesinde, üniversite öğrencisi iki kızı yarım saat arayla farklı adreslerde kaçırmaya çalışan iki kişi yakalanarak tutuklandı. Magandaların kaçırmaya çalıştığı kızlardan biri karateci çıkınca iki şehir eşkıyası kaçarak kurtulabildi. Olay, 14 Mayıs tarihinde Çamlaraltı Mahallesi'nde meydana geldi.

İkinci girişim
Edinilen bilgilere göre, üniversite öğrencisi G.T., sınavları nedeniyle saat 04.00 sularına kadar arkadaşlarıyla ders çalıştı. Dersi biten genç kız, daha sonra eve giderken, yolda iki kişinin saldırısına uğradı. Üniversite öğrencisi kız, karateci olduğu için şahıslardan 24 yaşındaki Oktay K.'yi dövdü, diğer saldırgan Cem K. (24), otomobile saklanarak kurtuldu. Saldırganların elinden kurtulmayı başaran genç kız, durumu hemen polis ekiplerine bildirdi. İlk olayın ardından aynı şüpheliler, yine arkadaşlarıyla ders çalıştıktan sonra eve dönmekte olan S.Ş.'ye saldırdı. Saldırıya uğrayan genç kız bağırınca, yardımına çevrede bulunan vatandaşlar koştu. Kızı saldırganların elinden kurtaran vatandaşlar, bir süre zanlıları kovaladı.

Source: http://www.ahaber.com.tr/yasam/2017/05/21/kaciracaklari-kiz-karateci-cikinca

Yorum: Kendini savuna bilen bir kız tehlikelere daha kolay karşı koyar.
Lütfen saldırılar önlenmeli demeyin. İçinde bulunduğumuz duruma nasıl uyum sağlarız? Önemli olan bu. Saldırıları önleyemiyorsak, caydırıcı olmalıyız.