Friday, September 24, 2010

Predators (2010)

Predators (2010) da bildik düşmana karşı savaşan bir grup insan. Bu av partisindeki insanlar sıradan savaşçılar değil.
Eski güzel günleri hatıraltır mı diye izledim. Tamam action yerinde ama bu filmlerde tema kimin öldürdürğünün bilinmemesi.

Predators vs Alien beni daha çok etkilemişti.

Eskilerin şanından yararlanan, sonunda da devam filmi olacakmış gibi bitirilen bir film.
Baş rol farklı bir çizgiye taşımaya çalışıyor ama diyeyim siz anlayın.




International Conference on Materiality, Memory and Cultural Heritage in İstanbul, Turkey


Materiality, Memory and Cultural Heritage


A conference organized by the Department of Humanities and Social Sciences, İstanbul Technical University and the Department of Anthropology, Yeditepe University in İstanbul, Turkey on May 25-29, 2011.
Keynote Speakers:
Ian Hodder (Stanford University)
Richard Handler (University of Virginia)
Ayfer Bartu Candan (Boğaziçi University)
Charles Stewart (University College London)


http://materialitymemoryculturalheritage.com/content/materiality-memory-and-cultural-heritage

Thursday, September 23, 2010

Boardwalk Empire 2009


Bu akşam birkaç dizinini ilk bölümünü izledim.

"Boardwalk Empire" (2009) Martin Scorsese ilk bölümü yönetmiş. Film tadında bir bölümdü. bu akşamdan en çok bu dizinin bir sonraki bölümünü merak ettim. sıradan bir gangs. filmi biliyorum ama yine de bir sonraki bölümü merak ettim.



"Event" mistik olayların gerçekleştiği dizilerden biri. ilk bölümden karar vermek zor ama "Fringe" i geçebilecek bir dizi gibi gözükmedi.

"Undercovers" ın 1. bölümü hızlı, komik bir ajan "eşler" hikayesinin başlangıcıydı. Tamam birçok ülke ve şehirden ufak sahneler gördük ama 2. bölümü merak etmedim. Boşta kalırsam izlerim.

"Chase" polisiye. Sarışın yaşlı olduğu her halinden belli bir kadın dedektif var. Görüntü hileleriyel güzel göstermeye çalışmışlar. ingilizce için bile çok "beylik" laflarla polisiye yapmışlar. Hiçbir "action" sahnesi yok. +8 izleyebilsin diye yapılmış bir polisiye. Her şeyi baştan biliyorduk, sonunu merak etmedik bile. "Behzat Ç." bile daha iyiydi.

"Lost Girl" ilk bölümde çok sıkıldım. atlayarak izledim. O nedenle karar vermek için bir bölüm daha izleyeceğim.
ama çok da iyi olacağını sanıyorum.

Arada "Gossip Girl" un 4.2 Yi izledim. Bizdeki versiyonununda "Chuck" oynayan arkadas, iyi bir oyuncu olabilir ama, gerçeğine bir göz atsın. Dizinin yazarları da bu bölüme bir baksınlar. 5 bilemedin 6 kişinin nasıl oluyor da tüm diziyi sırtladığına, olaylardaki merak unsuruna, zenginlik vurgusunun araba kullanılarak değilde, sadece konuşularak da verilebileceğini biraz dikkat etsinler. Bazı şeyler göstermeden de sadece ima ile yapılmış olabiliyor. Örnek mi? bir oda da yatağın karışık olması yeterli değil mi?
Sanırım bizim seyirciye bunlar yetmiyor. +18 bir dizi izlemek istiyorlar.
kimse o zaman gerçeğine benzeyip benzemediğini tartışmasın. Esinlenmek başka bir şey, kötü kopya başka bir şey.
imge yaratmak için zorlama yapmayın.
Bu bölüm gerçekten de neyi yanlış yaptığınızı göstermek için birebir.
Dizi oyuncularından kaçı gerçek diziyi izledi acaba?
birebir kopyaları olmalarını tabiki beklemiyoruz. Ama hikayenin kalitesini düşürmeyin. (bu noktada kesinlikle oyuncular suçlu değil, ne yapılması izteniyorsa onu yapıyorlar) suçlu kendini bilir :)

"Hawaii Five" kesinlikle yanından bile geçmeyin. 5 polisin bir araya gelme ve Hawai deki kötüleri kovma hikayesini başlangıcı. iki zıt karakter (erkek) dedektif işleri arkadaşlarıyla yoluna koymaya çalışıyor. action demiyorum bile. Tercih etmeyin.

"House" 7.1 çok yavaş, hiç bir şey olmayan. ama tam House dan beklenen bir bölümdü. House insan mı araştırmasının bir inceleme bölümüydü. Cudy ile devam edecek mi? House zaten bölüm içinde sıkça bu soruya çeşitli cevaplar verdi.
Favorimdi.

"How I met your mother" 6.1 ben de babalarını dinleyen çocuklar kadar bu bölümden sıkıldım. Ama diziyi seviyorum.

"Chuck" 4.1 Dönüşü hiç de sıradan olmadı. Chuck ın hiç dövüşmediği ama yine de "Chuck" yeni başlıyor bölümü gibiydi. Bizi izlemeye devam edin diyen bir bölüm.

"Two and a Half" 8.1 alkolü bırakmış ve espiriler de gitmiş. Evet güldüm ama çok bel altı vurmuş. Hani hain espiriler? Hani Charlie espirileri? Favorim, ne yapayım kötü olsa da izliyorum.

"The Vampire Diaries" 2.2 ikiz kız geldi. çok bildik bir hikaye oldu. onlarda konuyu başka şekilde genişletmeye çalışıyorlar. "alacakaranlik efsanesi" gibi olmuş demek için çok mu erken. Hala biraz yavan olduğunu düşünüyorum. çok fazla örnek var. ama onlar insan aşkı ve vazgeçilmez insanlık, yüce insanlık temasını kullanmayı tercih ediyorlar. iyi de vampirleri o kadar yüceltiniz ki, insanlardan ne farkalrı kaldı. onlar da iyiler. !!!

Çok dizi izlemişim....








Wednesday, September 22, 2010

You Will Meet a Tall Dark Stranger (2010)

You Will Meet a Tall Dark Stranger (2010)





http://movies.nytimes.com/2010/09/22/movies/22you.html


"By A. O. SCOTTPublished: September 21, 2010
“You Will Meet a Tall Dark Stranger” begins with an unseen narrator — Zak Orth, sounding a lot like Woody Allen — paraphrasingShakespeare. You may remember the quotation from high school English, about how life is a tale told by an idiot, full of sound and fury, signifying nothing. The observation is attributed to the playwright himself (“Shakespeare once said”), rather than toMacbeth, whose grim experience led him to such nihilism, but never mind. In context, it amounts to a perfectly superfluous statement of the obvious. This movie, after all, is a tale told by Mr. Allen, who is very far from an idiot and who has become the American cinema’s great champion of cosmic insignificance."

Veronica Mars


Veronica Mars (2004-2007)

Veronica Mars bir üniversite gençlik dizisi ile soft dedektiflik dizisi karışımı. Reklamlarda çok akıllı olduğu söylenen Veronica birçok olaya karışacak. İlk izlediğiniz bölüm sizi korkutmasın. Ama çok hareketli bir şey de beklemeyin. Sonuçta bir gençlik dizisi. Alttaki konu ilk bölümde anlatıldı. Bu konu ilk sezon finaline kadar altta devam edecek, bu arada Veronica hem kendi sorunlarıyla, hem de üniversitedeki çocukların sorunlarıyla ilgilenecek. Evet, ilk bölümde bolca kavgalaştığı ve arabasına zarar veren çocukla sevgili oluyor. Esas oğlan o çocuk "Jason Dohring/ Logan Echolls"

Dikkatli gözler Veronica'yı bir diziden daha hatırlayacak. Bulamazsanız ilerde yazarım.









2007–2008 Heroes - Elle Bishop -12 episodes


Veronica Mars season 4, just for net:

Friday, September 17, 2010

YALNIZ BiR OPERA



bir aralar ezbere bildigim, simdiyse ara sıra aklıma gelen, yine de sevdigim diyebilecegim



YALNIZ BİR OPERA
Ölü bir yılan gibi yatıyordu aramızda
Yorgun, kirli ve umutsuz geçmişim
Oysa bilmediğin birşey vardı sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
İmrendiğin, öfkelendiğin
Kızdığın, ya da kıskandığın diyelim
Yani yaşamışlık sandığın
Geçmişim
Dile dökülmeyenin tenhalığında
Kaçırılan bakışlarda
Gündeliğin başıboş ayrıntılarında
Zaman zaman geri tepip duruyordu.
Ve elbet üzerinde durulmuyordu.
Sense kendini hala hayatımdaki herhangi biri sanıyordun,
Biraz daha fazla sevdiğim, biraz daha önem verdiğim.
Başlangıçta doğruydu belki.
Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
Ve hala bilmiyordun sevgilim
Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
Bütün kazananlar gibi
Terk ettin.

Yaz başıydı gittiğinde, ardından,
Senin için üç lirik parca yazmaya karar vermistim.
Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim.
Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum.
Çünkü ben aşkın bütün çağlarından geliyordum.
Sanırım lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu
Yüzündeki kuşkun kedere, gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine
Çerçevesine sığmayan
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.

Yaz başıydı gittiğinde. Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe
Kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
Ucucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük
Usulca düşüyordu bir kağıt aklığına,
Belkide ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı, değil miydi? Bunu o günler kim bilebilirdi?
'Eylül'de aynı yerde ve aynı insan olmamı isteyen' notunu buldum kapımda.
Altına saat: 16.00 diye yazmıştın, ve 16.04'tü onu bulduğumda.
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran zamanı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını.

Gittin. Koca bir yaz girdi aramıza. Yaz ve getirdikleri.
Döndüğünde eksik, noksan bir şeyler başlamıştı.
Sanki yaz, birbirimizi görmediğimiz o üç ay,
Alıp götürmüştü bir şeyleri hayatımızdan, olmamıştı, eksik kalmıstı.
Kırılmış bir şeyi onarır gibi başladık yarım kalmış arkadaşlığımıza.
Adımlarımız tutuk, yüreğimiz çekingen, körler gibi tutunuyor, dilsizler gibi
bakışıyorduk.
Sanki ufacık bir şey olsa birbirimizden kaçacaktık.
Fotoromansız, trüksüz, hilesiz, klişesiz bir beraberlikti bizimki.
Zamanla gözlerimiz açıldı, dilimiz çözüldü güvenle ilerledik birbirimize.
Gittin. Şimdi bir mevsim değil, koca bir hayat girdi aramıza.
Biliyorum ne sen dönebilirsin artık, ne de ben kapıyı açabilirim sana.
Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Akıp giden zamana göz kırpan yorgun yıldızlar gibiyiz.
Birbirine uzanamayan
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz
Bir zaman sonra batık bir aşktan geriye kalan iki enkaz olacağız yalnızca
Kendi denizlerimizde sessiz sedasız boğulacağız
Ne kalacak bizden?
Bir mektup, bir kart, birkaç satır ve benim şu kırık dökük şiirim
Sessizce alacak yerini nesnelerin dünyasında
Ne kalacak geriye savrulmuş günlerimizden
Bizden diyorum, ikimizden
Ne kalacak?

Şimdi biz neyiz biliyor musun?
Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz.
Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada
Bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilmeyen çocuklar gibi
Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek
Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz.

Kış başlıyor sevgilim
Hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
Bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
Oysa yapacak ne çok şey vardı
Ve ne kadar az zaman
Kış başlıyor sevgilim
İyi bak kendine
Gözlerindeki usul şefkati
Teslim etme kimseye, hiçbir şeye
Upuzun bir kış başlıyor sevgilim
Ayrılığımızın kışı başlıyor
Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.

Kitaplara sarılmak, dostlarla konuşmak,
Yazıya oturup sonu gelmeyen cümleler kurmak,
Camdan dışarı bakıp puslu şarkılar mırıldanmak....
Böyle zamanlarda her şey birbirinin yerini alır
Çünkü her şey bir o kadar anlamsızdır
İçimizdeki ıssızlığı dolduramaz hiçbir oyun
Para etmez kendimizi avutmak için bulduğumuz numaralar
Bir aşkı yaşatan ayrıntları nereye saklayacağınızı bilemezsiniz
Çıplak bir yara gibi sızlar paylastığımız anlar,
Eşyalar gözünüzün önünde durur birlikte yarattığınız alışkanlıklar
Korkarsınız sözcüklerden, sessizlikten de; bakamazsınız aynalara,
Çağrışımlarla ödeşemezsiniz.

Dışarda hayat düşmandır size
İçeride odalara sığamazken siz, kendiniz
Bir ayrılığın ilk günleridir daha
Her şey asılı kalmıştır bitkisel bir yalnızlıkta
Gün boyu hiçbir şey yapmadan oturup
Kulak verdiğiniz saat tiktakları
Kaplar tekin olmayan göğümüzü
Geçici bir dinginlik, düzmece bir erinç
Suyu boşalmış bir havuz, fişten çekilmiş bir alet kadar tehlikesiz
Bakınıp dururken duvarlara
Boş bir çuval gibi, çalmayan bir org gibi, plastik bir çicek,
Unutulmuş bir oyuncak, eski bir çerçeve gibi, hani,
Unutsam eşyanın gürültüsünü, nesnelerin dünyasında
Kendime bir yer bulsam, dediğimiz zamanlar gibi
Kendimizin içinden yeni bir kendimiz çıkarmaya zorlandığımız anlar gibi
Yeni bir iklime, yeni bir kente, bir tutkunluk haline, bir trafik kazasına,
Başımıza gelmiş bir felakete, iskenceye çekilmeye, ameliyata alınmaya
Kendimizi hazırlar gibi.

Yani dayanmak ve katlanmak için silkelerken bütün benliğimizi
Ama öyle sessiz baktığımız duvarlar gibi olmaya çalışırken,
Ve kazanmış görünürken derinliğimizi
Ne zaman ki, yeniden canlanır bağışlamasız belleğimizde
Bir anın, yalnızca bir anın bütün bir hayatı kapladığı anlar
O tiktaklar kadar önemsiz kalır şimdi
Hayatımıza verdiğimiz bütün anlamlar
Göremeseniz de, bilirsiniz
Hiç yakın olmamışsınızdır intihara bu kadar.

Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Ama yine de güç verir bazı sözler, sözcükler, öyle düşünürler.
Bittiğine kendini inandırmak, ayrılığın gerçeğine katlanmak, sırtınızdaki
hançeri çıkartmak, Yüreğinizin unuttuğunuz yerleriyle yeniden karşılaşmak
kolay değildir elbet.
Kolay değildir bunlarla baş etmek, uğruna içinizi öldürmek.
Zaman alır.
Zaman alır sizden bunların yükünü
O boşluk dolar elbet, yaralar kabuk bağlar, sızılar diner, açılar dibe
çöker.
Hayatta sevinilecek şeyler yeniden fark edilir.
Bir yerlerden bulunup yeni mutluluklar edinilir.
O boşluk doldu sanırsınız
Oysa o boşluğu dolduran eksilmenizdir.

Gün gelir bir gün
Başka bir mevsim, başka bir takvim, başka bir ilişkide
O eski ağrı
Ansızın geri teper.
Dilerim geri teper.
Yoksa gerçekten bitmissinizdir.

Zamanla yerleşir yaşadıkların, yeniden konumlanır, çoğalır anlamları, önemi
kavranır.
Bir zamanlar anlamadan yaşadığın şey, çok sonra değerini kazanır.
Yokluğu derin ve sürekli bir sızı halini alır.
Oysa yapacak hiçbir şey kalmamıştır artık
Mutluluk geçip gitmiştir yanınızdan
Her şeye iyi gelen zaman sizi kanatır
Ölmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Günlerin dökümünü yap
Benim senden, senin benden habersiz alıp verdiklerini
Kim bilebilir ikimizden başka?
Sözcüklerin ve sessizliklerin yeri iyi ayarlanmış
Bir ilişkiyi, duyguların birliğini,
Bir aşkı beraberlik haline getiren kendiliğindenliği
Yani günlerimiz aydınlıkken kaçırdığımız her şeyi bir düşün
Emek ve aşkla güzelleştirilmiş bir dünya
Şimdi ağır ağır batıyor ve yokluğa karışıyor
Orada olmuş saadeti karşılaştır yaşayan mutsuzlukla
Bunlar da bir işe yaramadıysa
Demek yangından kurtarılacak hiçbir şey kalmamış aramızda.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Solgun yollardan geçtim.
Bakışımlı mevsimlerden
İkindi yağmurlarını bekleyen
Yaz sonu hüzünlerinden
Gün günden puslu pencerelere benzeyen gözlerim
Geçti her cağın bitki örtüsünden
Oysa şimdi içimin yıkanmış taşlığından
Bakarken dünyaya
Yangınlarla bayındır kentler gibiyim:
Çicek adlarını ezberlemekten geldim
Eski şarkıları, sarhoşların ve suçluların
Unuttuklarını hatırlamaktan
Uzun uzak yolları tarif etmekten
Haydutluktan ve melankoliden
Giderken ya da dönerken atlanan esiklerden
Duyarlığın gece mekteplerinden geldim
Bütünlemeli çocukluklarıyla geçti
Gençliğimin rüzgara verdiğim yılları
Gökummaların ve içdökmelerin vaktinden geldim.

Bu şiire başladığımda nerde,
Şimdi nerdeyim?
Yaram vardı, bir de sözcükler
Sonra vaat edilmiş topraklar gibi
Sayfalar ve günler
Işık istiyordu yalnızlığım
Kötülükler imparatorluğunda bir tek şiir yazmayı biliyordum
İlerledikçe...Kaybolup gittin bu şiirin derinliklerinde
Aşk ve Acı usul usul eriyen bir kandil gibi söndü daha şiir bitmeden.
Karardı dizeler.
Aşk...Bitti. Soldu şiir.

Büyük bir şaşkınlık kaldı o fırtınalı günlerden
Daha önce de başka şiirlerde konaklamıştım
Ağır sınavlar vermiştim değişen ruh iklimlerinde
Ask yalnız bir operadır, biliyordum:
Operada bir gece uyudum, hiç uyanmadım.
Barbarların seyrettiği trapezlerden geçtim
Her adımda boynumdan bir fular düşüyordu
El kadar gökyüzü mendil kadar ufuk
Birlikte çıkalan yolların yazgısıdır:
Eksiliyorduk
Mataramda tuzlu suyla, oteller kentinden geldim
Her otelde biraz eksilip, biraz artarak
Yani çoğalarak
Tahvil ve senetlerini intiharlarla değiştirenlerin
Birahaneler ve bankalar üzerine kurulu hayatlarında
Ağır ve acı tanıklıklardan
Geçerek geldim. Terli ve kirliydim.
Sonra tımarhanelerde tımar edilen ruhum
Maskeler ve çiçekler biriktiriyordu
Linç edilerek öldürülenlerin hayat hikayelerini de...
Korsan yazıları, kara şiirleri, gizli kitapları
Ve açık hayatları seviyordu.
Buraya gelirken
Uzun uzak yollar için her menzilde at değiştirdim
Atlarla birlikte terledim yolları ve geceleri
Ödünç almadım hiç kimseden hicbir şeyi
Çıplak ve sahici yaşayıp çıplak ve sahici ölmek için panayır yerleri...
panayır yerleri...
Ölü kelebekler...
Ölü kelebekler...
Sonra dünyanın bütün sinemalarında bütün filmleri seyrettim.

Adım onların adının yanına yazılmasın diye
Acı çekecek yerlerimi yok etmeden
Acıyla baş etmeyi öğrendim.
Yoksa bu kadar konuşabilir miydim?
İpek yollarında kuzey yıldızı
Aşkın kuzey yıldızı
Sanırsın durduğun yerde
Ya da yol üstündedir
Oysa çocukluktan kalma gökyüzünde hileli zar
Ölü yanardağlar, ölü yıldızlar
Ve toy yaşın bilmediği hesap: ışık hızı.

Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta başka türlü geçilen
Aşkın bir yolu vardır
Her yaşta biraz gecikilen
Gökyüzünde yalnız bir yıldız arar gözler
Gözlerim
Aşkın kuzey yıldızıdır bu
Yazları daha iyi görülen
Ben, öteki, bir diğeri ona doğru ilerler
İlerlerim
Zamanla anlarsın bu bir yanılsama
Ölü şairlerin imgelerinden kalma
Sen de değilsin. O da değil
Kuzey yıldızı daha uzakta
Yeniden yollara düşerler
Düşerim
Bir şiir yaşatır her şeyi yaşamın anlamı solduğunda
Ben yoluma devam ederim. Bitmemiş bir şiirin ortasında
Darmadağınık imgeler, sözcükler ve kafiyeler
Yaşamsa yerli yerinde
Yerli yerinde her şey
Şimdi her şey doludizgin ve çoğul
Şimdi her şey kesintisiz ve sürekli bir devrim gibi
Şimdi her şey yeniden
Yüreğim, o eski aşk kalesi
Yepyeni bir mazi yarattı sözcüklerin gücünden
Dönüp ardıma bakıyorum
Yoksun sen
Ey Sanat! Her şeyi hayata dönüştüren.

MURATHAN MUNGAN



Tuesday, September 14, 2010

The American (2010)

The American (2010)
Bu kadar yavas mı gider bir film. Tamam anladık suikastcisin. George Clooney icin bile izlemek eziyet. Arada soyleyeyim +15.
Resmen boguldum. Kızlar G. Clooney'e uzun uzun bakar, G. onlara bakar. Bizim dizileri arartmadı.
Filmin en hareketli sahnesi 58. dakikadaydı.
Sabırla sonunu bekledim.
Not: Clooney'nin neden arabanın direksiyonuna vurdugunu anlamak filmin tamamını anladıgınız an,
camdan nehir kenarındaki kızı görmesi, olması nı istedigi hayalleri ve kendisi






Machete (2010)


Machete (2010) +15 bir film. Hem şiddet sahneleri acısından hem de güzel kızlar acısından.

Oyunculara gelince, kadroda yer alanlara inanamayacaksınız. "Desperado I" (http://en.wikipedia.org/wiki/Desperado_(film)) yer alan karakter gelistirilerek bu film oluşturulmus. Desperado I deki bircok oyuncu da bu filmde yer alıyor.
Bana guvenin adamların bagırsaklarını bile goruyorsunuz. Ve bu ilk sahneden baslıyor.
Action severler icin kacırılmayacak bir film.





Normal de yapmam ama film de yer alan oyuncular,

Danny Trejo
Robert De Niro........Senator McLaughlin
Jessica Alba...............Sartana
Steven Seagal.............Torrez
Michelle Rodriguez....Luz
Jeff Fahey....................Booth
Cheech Marin.................Padr
Don Johnson.................Lt. Stillman
Shea Whigham.............Sniper
Lindsay Lohan..................April
Cheryl Chin................Torrez Henchwoman
Daryl Sabara................Julio
Gilbert Trejo...........................Jorge
Ara Celi...........................Reporter
Tom Savini..................Osiris Ampanpour



Monday, September 13, 2010

Resident Evil: Afterlife 2010


Resident Evil: Afterlife 2010


izledigim anda yazacagım

Milla Jovovich i begendigim icin zaten izleyecektim.Ama bu film serisini en basından beri takip ediyorum. Sonuncusunda konu sıfırdı. Begenmedim mi? Begendim "ama"
Bakalım bu filmi izledikten sonra neye karar verecegim.
Hayranlarına bir sey soylemeye gerek yok.
Ne olursa olsun izleyecekler.
Film genelde Matrix'le konu olarak karsılastırılmıs. Ben bir alaka kuramadım.
3D konusunda nette yazanlarla hem fikirim AVATAR ın eline su dokemez.
Yine de her seye bir 3D koyuyorlar. Gereksiz bir sey bu. Neyi 3D izletiyorlar. Gercekten biraz arastırsanız sinema salonlarının filmdeki 3D efektleri gosterecek kalitede aletleri yok. Bunu goreceksiniz ve verdiginiz paraya uzuleceksiniz.

Filmi izlemeden bu kadar yazdım.
Bi izleyeyim...


uff... yazdıklarımda haklıymısım. 3D diye kasmıslar. Hicbir akılda kalıcı sahne yok. diziyi takip edenler icin film. Bir sonraki bolume.
Yeni izleyenler icin sıradan bir film.
Klasik zombi filmlerini bile aratıyor.
Nerde benim her seyi yiyen canavarlarım.
5 kisiler, o kadarını yediler film boyunca.
Milla seviyoruz da, resimlerine bakmak istesem google larım.
Diziyi takip etmeyenler baska filmden yana tercihinizi kullanın derim.

Tam bir devam filmi.
Yeni filme yol acmıslar.






Nesin, Aziz Nesin, Soyadı


Nesin


"1934 yılında soyadı kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı.Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı..Dünyanın en cimrileri 'eli açık', dünyanın en korkakları 'yürekli', dünyanın en tembelleri 'çalışkan' gibi soyadları aldılar.Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine 'çevikel' soyadını almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğ im bir soyadı kalmadığından, kendime 'nesin' soyadını aldım. Herkes 'nesin' diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim. Aziz Nesin"

by Berkasan Keskin

The Imaginarium Of Doctor Parnassus 2009

Johnny Depp, Colin Farrell gibi oyuncular filmde cok uzun rol almamıslar. Daha cok konuk oyuncu diyebiliriz.
Mistik olaylar ve iyi&kotu savası ilginizi çekiyorsa izleyin.
Masalsı bir anlatım daha çok cocuk filmlerini andırıyor.
Değişik bir film.
Benim gibi çok film izliyorsanız, izlemenizi tavsiye ederim.
iyi calısılmıs görsel efektler hosunuza gidecek.









Sunday, September 12, 2010

Ten Inch Hero 2007


Romantik, komedi filmi. +15 ibaresi var. 2 ufak sahnede bu ibareyi hak ediyor diyebiliriz. Bu kadar sıradan bir filmde bulusan oyunculara izlerken inanamayacaksınız. Tam kafam dolu, eskiye donmek ve genclik filmeleri izlmek istiyorum tarzı bir film. Oyunculardan birini hatırlatayım. "Supernatural" desem, herkesi dovuyor, kotulerle savasıyor desem. Ama bu filmdeki haline inanamayacaksınız.
mutlu sonla biten bir film.
izleyin diyemeyecegim.
Zaten bircok sitede 10 uzerinden 6 vermis.
Bence oyunculara vermisler bu notu.


Keskin Bıcak

http://www.haberturk.com/medya/haber/551096-bir-dizi-daha-ekranlara-veda-ediyor

Fox hata eder. Dizi son 2 bolumdur rayına oturmaya basladı. Bu tarz bir dizi yok ekranlarda. Dizi ne tam bir polisiye, ne de tam bir mafya dizisi. Ask ve olaylar birbirine gittikce daha iyi baglanıyor. Ozellikle boyle bir dizide bu kadar cok kadın karakteri aktif tutmak, su ana ekrandaki hicbir dizide yok.
Eger kaldırırlarsa yanlıs karar vermis olurlar.
Dizinin reklamını daha anlasılır bir sekle getirsinler.
Reklamda Sezen Aksu nun parcasına daha cok yer versinler.
Reklamın onemini kavradılar gibi gozukse de, merak uyandıracagım diye, hicbir sey anlatmıyorlar.
Reklam, ozellikle dizi reklamı bu degildir.
Yabancı dizilerin reklamlarına bakın biraz. Uyumayın.
Diziden parcalarla da merak uyandırabilirsiniz.
Reklama ozel guzellikler yapın,
Reklamdaki parcayı diziye koymayın,
Reklama dikkat edenler sadece o sahneyi bilsin.

Rayına oturtugunuz dizilere daha ozen gosterin.
Tum sezonu kurtaracak calısmalar cıkabilir.

Saturday, September 11, 2010

The Men Who Stare at Goats 2009

George Clooney bile sıkılmadan izlememe yetmedi. Konu bir savas taslaması. Filmde bircok gonderme var. USA gundemini takip etmiyorsanız hic gulmeden, sadece bakacaksınız. O zaman da sıkıcı olan bu film sizin icin tam bir kabus olacak.
Kacıp kendinizi bu filmden kurtarın.
sadece izlemek icin izleyeceginiz bir film.

beni filmin oyuncuları kandırdı.


Knight and Day 2010

Tom Cruise and Cameron Diaz. Film bu kadar. Konu iyi degil. Bastaki araba sahnesi hic gercekci degildi ama kendini izlettiriyor. Konu cok sıradan. islenisi cok sıradan. Cok ovulen ve bahsedilen bogalarla cekilen sahneler hic ilgi cekici degil.
Cameron Diaz tam bir aptal sarısını oynamıs.

bos zamanda, hic bir sey dusunmeden sadece izlemek istiyorum, diyebileceginiz bir film.
Bolca atıstırmalıkla izleyin. Nasılsa yanınızdakiyle konussanız bile kacırdıgınız bir sey yok.
filmde cok acık gorulen bircok hata var.
onları da soylemeyeyim.

cogunu simdiden unuttum bile.
iste boyle bir film.

from paris with love (2010)


John Travolta and Jonathan Rhys Meyers'ın oynadıgı film gercekten akıcı. Sıkılmadan izledim. Charlie Wax (John Travolta) nın filmdeki rolunu anlamak, filmin merak uyandırıcı kısmı. Tam bir aksiyon filmi olarak geciyor. Luc Besson cok iyi bir kovalamaca sahnesi koymus. Audi yi cok begendim. Arabayı kullanan adamdan o kadar hoslanmadım. Filmin sonundaki kadını ikna sahnesi de o kadar sevimli degildi. Bir de Wax'ın James Reese ile son sahnede satranc oynaması, neden ucaga girmiyorlar, neden ortada, neden kamera yukesliyor, tepeden goruyoruz, hayatımızda hic ucak gormedik mi?

Mutlaka izleyin demem, ama iyi zaman gecirdim



22 Bullets - L'Immortel


Jean Reno'nun mukemmel bir filmi. Bir mafya hesaplasması ancak bu kadar ince islenebilir. Holywood vari bir film degil. Konu ve islenisi gercekten cok iyi. Fransızca bilmedigime hic bu kadar uzulmemistim. Jean Reno'nun olaylar karsısındaki sakinligi ve tavırları gorulmeye deger.

Saturday, September 4, 2010

Lâle Devri -tarih-

Bazıları çıkmış "Lale devri"ni yaşamak istiyoruz diyorlar

Lale devri bircok kisinin abartarak yasamak istedigi bir donem degildir. Okuldaki bilgilerinizi bile hatırlasanız Osmanlı nın o donemde ne kadar borclu oldugunu ve Lale Devri nin harcamlarının buyuk bir kısmının dısarıdan alınan borcla yapıldıgını hatırlarlar.
Durumumuz "Lale Devri" gibi diye bir benzetme, daha cok "miras yedi" deyimiyle ortusur.


http://tr.wikipedia.org/wiki/L%C3%A2le_Devri



lutfen hatırlayın, yukarıdaki linklerde de yazdıgı gibi, dıs ulkelerle yapılan ağır antlesmalardan sonra "yasanmıs bir devir" dir.


bazı konusmalarda, bu konu saptırılarak kullanılıyor. hicbir tarihci de cıkıp,
siz bu konuyu karsınızdaki kandırmak icin saptırıyorsunuz , demiyor.

bazı yerlerde yemekler veriliyor,
eglenceler yapılıyor,
ve "lale devri" gibi egleniyoruz deniyor.

eger durum "lale devri" ise,
acilen bu milletin
bazı kotu olayları hatırlamaya ihtiyacı var.

Veya okumamıslıgımız ve bilgisizligimiz en ust seviyede

Friday, September 3, 2010

Robin Hood (2010)

Robin Hood’u cok on yargılı izledim. Russell Crowe' un oynadıgı tek kisilik bir ordu hikayesiyle yozlastırılmıs bir Robin Hood bekliyordum. basit hikaye aslında Robin Hood efsanesini baslangıcını anlatıyormus. on yargılı davranmasam zevkle izlenecek bir filmmis. tarihi filmleri ve eski savasları seviyorsanız kacırmayın.
gormeyi beklediginiz abartılı okculuk sahneleri yok. tek kisilik ordu, her seyi basan kahraman yok. bunlar filmin artı yanları.

Thursday, September 2, 2010

Halil ibrahim Sofrası

TRT Ekranlarındaki bu dizi, bizi "ekmek teknesi"nde oldugu gibi gulerken dusundurecek. ilk bolumde Necati Sasmaz ın sahnesi haricinde garipsedigim hic bir an olmadı. Her an yeni bir olay, yeni bir hikaye baslangıcı vardı. iyi dusunulmus ve kurgulanmıs. Bu dizi trafiginde gozden kacırmamak gerek.