Friday, November 18, 2016

#turizm #ada #otel #Türkiye #Bozcaada

Adalar ve işletilmesi


Ayşe Özyılmazel'in #Bozcadabizim dedik kazandık! (bozcaada bizim dedik kazandik) yazısını okurken aklımdan ilk geçen adalarımızın her biri neden tek bir otel gibi değerlendirilmez oldu. Şöyle ki, adalar genellikle alan olarak sınırlı mekanlar. Bu mekanlardan tam olarak yararlanmak ancak devlet destekli projelerle mümkün olur. Devlet'e ait en ufak adadan en büyüğüne kadar devlet adaların tamamını bireysel projelere kapatmalı. Herbir ada için tam bir düzenleme içeren proje yarışmaları açılmalı. Projeler içerik olarak ada girişinden başlayıp, adada kalıncak otel konumlarına, plajlara hatta banklara, tuvaletlere kadar ada üstünde bulunan her şeyi kapsamalı. Adadaki mevcut evlerin nasıl elden geçirileceği, ne renk olacakları, balkonları ve pencerelerinin nasıl olacağı da bu proje kapsamına dahil edilmeli.

Nasıl olur?
Adanın girişi olan vapur limanını kesinlikle otelin girişi olarak düşünmeliyiz. Bu girişten gelenler öncelikle kalacakları mekanlarla diyalog kurucakları kişilere (resepsiyon personeline) ulaşmalılar. Bu personeller adadaki uygun konaklama imkanlarını gelenlere anlatmalı ve onların yerleşimini sağlamalılar.

Neden bunları anlatıyorum? Aslında hepimizin bildiği otel prosedürünü ada için gözünüzde canladırmanız lazım. Adalar turistik mekanlar. Her önüne gelenin istediği yapıyı yapması, kendi zevkine göre otelleri boyaması, evleri boyaması şu ana kadar zaten büyük problemler çıkardı. Tarihi olan bir çok yer, sit alanı olması gereken bir çok yer bu şekilde yok oldu gitti. 12 ay kullanılabilecek adalar basit bir kısır döngü içinde yaşıyorlar.

Adalar deyince kesinlikle sadece marmaradaki adalar düşünülmemeli. İlk etapta adalara uygulanan bu projeler ülkemizin sahip olduğu turistik yarım adalara da uygulanmalı.

Adalarda 12 veya 30 katlı oteller görmek ister miyiz? Kesinlikle hayır.
"Adamızın sokaklarında en salaş halimizle dolanmayı, tanımadıklarımızla selamlaşıp bir kadeh şarap içmeyi, yenilenmeyi, tazelenmeyi, güzel dostları, unutulmaz anıları, buz gibi ve mis gibi denizi, taptaze otlarla hazırlanmış yemekleri, bağ evlerinde yaptığımız o nefis kahvaltıları hangi lükse değişebiliriz ki biz..."yazının devamı için Ayşe Özyılmazel
Eğer adanın tamamı otel gibi düşünülürse adaya girdiğiniz andan itibaren temiz bir ev ortamının rahatıyla ve güveniyle karşılaşmış olursunuz. Her sokağı denetlenmiş. Kaldırımları, yolları temiz. Tek tek kalacak yer neresi, nerde yemek yerim diye düşünmeyeceğiniz; sadece rahatlayacağınız. Tatilinizin keyfini çıkaracağınız bir mekan.

Adadaki lokantalar ne olacak?
Gittiğiniz otellerde alakart restaurantlar yok mu? Her bir lokanta değerlemeye tabi tutulur. Denetlenir. Gerekli özellikleri (temizlik, güven, hizmet kalitesi) kazanmaları sağlanır. Bu kadar basit.

Oteller sistem olarak alakart restaurantlarla kordineli çalışacak. Zaten sistemimiz nedir?

Tüm ada tek bir oteldir. Bu nedenler adadaki mevcut konaklama tesisleri de gerekli düzenlemelerden sonra tek elden yönetilen ama farklı müşteriye hitap eden odalar gibi olacak. Otelin lüks odaları, ekonomik odaları gibi...

Bu şekilde bir tek otel için reklam yapmaktansa tek bir ada için reklam yapılacak. Belki de tek bir ada Venedik gibi çok popüler bir mekan haline kısa zamanda gelebilir.

Eğer Venedik'te isteyen istediği gibi otel yapabilseydi. Bir otel tamamen cam yüzeyli, bir kırmızı. :D
Gülünç. Düşünemiyorum bile böyle bir kaosu.
Peki neden Türkiye'de bu kaosa izin veriliyor?
Adalar kesinlikle tursitik mekanlardır. Ve ne kadar özgürlükçü olursanız olun. Ada gibi mekanlar devletin iyi niyeti haricinde birseysel çıkarlara teslim edilmemeli.
Birseysel çıkarlar Bozcada'da olduğu gibi "Sulubahçe"yi otel için, beach için ihaleye açar. Ağaçları keser. Kumsalı betonlaştırır. Kuşadası'ndaki Kadınlar Plajını bir düşünün. Daha bir çok örnek var.

Devlet ancak doğayı korumayı, adaları korumayı gerçekleştirebilir.
"Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü'nün kararıyla, Sulubahçe doğal sit alanı sayılıp ihaleye kapatıldı ve hiçbir yapılaşmaya izin verilmeyeceği açıklandı." yazının devamı için Ayşe Özyılmazel
Marmara'daki adalara bakın. Nasıl kullanıldıkları, ne kadar atıl halde olduklarına bakın.
Tek bir akılla yönetilseler adaların yat limanı olur, golf sahası olur. Eski tarihi binalar restore edilir. Çirkin kutular olan apartman yapılaşması son bulur.İstanbullunun tatil için ilk tercih ettiği mekanlar haline gelirler.
Bu değişimi devlet gerçekleştirirse adalarda yaşayan her birey kazançlı çıkar. Mevcut yapı turist kaçrmaktan (yerli ve yabancı) başka bir şey yapmıyor.
Yapılamaz mı?
İstanbul'daki üçüncü köprü de yapılamazdı. Havaalanı da yapılamazdı. Üstelik İstanbul'daki tüneller de gereksizdi.
Hıncal Uluç'un "Aspendos Türkiye'nin gururu olmalı" başlıklı yazısında;

"Alanya'dan başlayıp, Fethiye'ye kadar sahil yolu, Aspendos'un potansiyel konukları ile dolu.. Yüzlerce otel, tatil köyü ve pansiyon, yüz binlerce yerli ve yabancı turisti ağırlıyor.
Böyle bir ortamda, Aspendos gecelerinin karaborsaya düşmesi gerek. Oysa tiyatro nerdeyse boş ve Antalya'da kimsenin kılı kıpırdamıyor.
Antalya'da yığınla, adı var, kendi yok "Turizm" derneği var.. Otelciler, Seyahat Acenteleri, falan filan.. Hepsi palavra.. Hiç biri Aspendos'un "Antalya Markası"na etki ve katkısının farkında değil."

"Alanya Fethiye hattındaki dev otel ve tatil köyleri yöneticilerinin de dünyadan haberi yok.. Böyle bir festival, ilan edilen tatil programı içinde değerlendirilmez mi?.
Adamlar, böyle olaylar için ülkelerine turlar düzenliyorlar. Biz Antalya'ya kadar gelmişleri, otobüse bindirip Aspendos'a götürmeyi beceremiyoruz.
Reklamlarımızda Aspendos'u pazarlamayı düşünemeyecek kadar vizyonsuzuz.
Neden?.
Antalya'nın da sahibi yok da ondan.. Bu ülkenin en büyük sorunu "Sahipsizlik" orada da geçerli.. Hadi yerel yönetimlerden hayır yok.
Ya gelecekleri Turizm ekonomisine bağlı otel ve tatil köyleri."

"Her 5 yıldızlık otel, 10 konuğunu getirse, Aspendos dolar. Ama kimsenin umurunda değil..
Ne turizm acenteleri, ne Kültür Bakanlığı ve onun Antalya temsilcileri, ne Antalya yerel yönetimi çözüm için hamle yapmıyor." yazının tamamı için Hıncal Uluç
Turistik yerlerin, mekanların nasıl heba edildiği, nasıl yanlış yönetildiğini anlatıyor.

Hıncal Uluç'un bir çok defa yazılarında değindiği konu turistik mekanlarda otarite boşluğundan başka bir şey değil. Proje üreten bir yönetime ihtiyaç var turistik mekanlarda.
Adalarda yapılmasını önerdiğim turistik mekanların devlet eliyle restore edilmesi, düzenlenmesi ve değerlendirilmesi, değerleri yok edilmeden kazançlı mekanlar haline getirilmesi.
Zaman aleyhimize işliyor. Adalara çakılan her çivi daha sonra sökmek zorunda olduğumuz ve daha fazla para harcayacağımız çirkin yapıları meydana getiriyor.
Venedik'i düşünün. Tropik tatil adalarını düşünün. Canları istediği gibi yapılar yapsalar orası şu andaki kadar popüler olur mu?

"Phuket"in Thailand'da olduğunu bilmeyen ama oraya gitmek isteyen
veya
"Bali" nin Endenozya'da olduğunu bilmeden oraya gitmek isteyen kaç kişi vardır.

Adalar ülkeden daha popülerler. Neden Bozcaada'da popüler bir tatil mekanı olmasın?
Neden Büyükada hayaliniz süsleyen bir tatil mekanı olmasın?



Not: Hıncal Uluç ve Ayşe Özyılmazel'in yazılarının tamamını okumanız yazılardan alınan parçalara farklı yorum yapılmaması ve anlam kayması olmaması için daha sağlıklı olur.




























No comments:

Post a Comment