Tuesday, December 31, 2013

Rush, Rush movie, Chris Hemsworth, James Hunt, Daniel Brühl, Niki Lauda, Olivia Wilde, Suzy Miller, Alexandra Maria Lara, Natalia Dormer, Josepine de LA Baume

Rush


http://www.imdb.com/title/tt1979320/

http://en.wikipedia.org/wiki/Rush_(2013_film)

http://www.rottentomatoes.com/m/rush_2013/




"Set against the sexy and glamorous golden age of Formula 1 racing, this film portrays the exhilarating true story of two of the greatest rivals the world has ever witnessed-handsome English playboy Hunt and his methodical, brilliant opponent, Lauda. Taking us into their personal lives on and off the… More
Release date: September 20, 2013 (USA)
Director: Ron Howard
Running time: 123 minutes
MPAA rating: R
Music composed by: Hans Zimmer"



Source: http://www.imdb.com/title/tt1979320/fullcredits?ref_=tt_ov_st_sm

 Chris Hemsworth ...
James Hunt

 Daniel Brühl ... 
Niki Lauda

 Olivia Wilde ...
Suzy Miller

 Alexandra Maria Lara ...
Marlene Lauda

 Pierfrancesco Favino ...
Clay Regazzoni


 Natalie Dormer ...
Nurse Gemma

 Joséphine de La Baume ...
Agnes Bonnet
"Natalie Dormer (born 11 February 1982) is an English actress. She is best known for her roles as Victoria in Casanova, as the ill-fated queen Anne Boleyn in the Showtime series The Tudors, and as Margaery Tyrell in the 2011 HBO fantasy TV series Game of Thrones." from Imdb

http://www.telegraph.co.uk/culture/film/film-blog/10305927/Niki-Lauda-I-wish-James-Hunt-could-have-seen-Rush-because-he-would-have-enjoyed-it.html
"Niki Lauda: 'I wish James Hunt could have seen Rush because he would have enjoyed it'
Niki Lauda, the subject of new Formula One film Rush, talks to John Hiscock about his great rival James Hunt and explains why he agreed to the film."

James Hunt






Niki Lauda


http://en.wikipedia.org/wiki/Niki_Lauda



http://www.formula1.com/teams_and_drivers/hall_of_fame/221/


http://www.independent.co.uk/sport/motor-racing/michael-schumacher-niki-lauda-describes-skiing-accident-as-shocking-and-unexplainable-as-racing-world-prays-for-former-world-champion-9031404.html
"Lauda cannot explain why a driver can survive a 20 year career at speeds of over 200mph yet face his toughest battle in surviving a skiing accident."













Filmi yarış sahneleri veya +18 için değil.
Filmin soh sahnesindeki söz için izleyin.
Niki Lauda'nın James Hunt'la konuştuğu uçak kangarındaki sahne için.

Niki Lauda'nın azmi ve James Hunt'ın bir insanın gözünü ne kadar karartabileceğini görmek için izleyin.

Gerçekten asil bir düşmanın, azimli bir insanı ne kadar yükseğe taşıyacağını görmek için izleyin.

Başka Sinema Dergisi yazılarına da inanmayın.

Friday, December 27, 2013

Kayl©: My Dream Girl #mydreamgirl

47 ronin, Keanu Reeves, Samurai, Hiroyuki Sanada, Tadanobu Asano, Rinko Kikuchi, Kou Shibasaki, Jin Akanishi, Min Tanaka

47 RONiN

http://www.theguardian.com/film/2013/dec/27/47-ronin-keanu-reeves-box-office-bomb

Keanu Reeves' 47 Ronin expected to be one of 2013's biggest box-office bombs
Samurai film based on Japanese national myth cost $175m to make, but takes just $13m globally over Christmas period

http://www.imdb.com/title/tt1335975/

http://en.wikipedia.org/wiki/47_Ronin_(2013_film)

http://en.wikipedia.org/wiki/Hiroyuki_Sanada

http://www.rottentomatoes.com/m/47_ronin/

"From ancient Japan's most enduring tale, the epic 3D fantasy-adventure 47 Ronin is born. Keanu Reeves leads the cast as Kai, an outcast who joins Oishi (Hiroyuki Sanada), the leader of 47 outcast samurai. Together they seek vengeance upon the treacherous overlord who killed their master and banished their kind. To restore honor to their homeland, the warriors embark upon a quest that challenges them with a series of trials that would destroy ordinary warriors. 47 Ronin is helmed by visionary ... More"

http://www.samurai-archives.com/ronin.html

"The story of the 47 Ronin is one of the most celebrated in the history of the samurai. This was perhaps all the more so because it occurred at a time when the samurai class was struggling to maintain a sense of itself - warriors with no war, a social class without a function.
The tale could be said to have begun with the teachings of Yamaga Soko (1622-1685), an influential theorist who wrote a number of important works on the warrior spirit and what it meant to be samurai. His writings inspired a certain Ôishi Kuranosuke Yoshio, a samurai and retainer of Asano Takumi no kami Naganori (1667-1701), who led a branch of the powerful Asano family.
It happened that Lord Asano was chosen by the shogun, Tokugawa Tsunayoshi, to be one of a number of daimyo tasked with entertaining envoys from the Imperial family. To assist him in this new duty, the Bakufu's highest ranking master of protocol, Kira Kozukenosuke Yoshinaka (1641-1702), was assigned to instruct him in matters of etiquette. Kira, it seems, was a somewhat difficult character and expected Asano to compensate him monetarily for the trouble, which Asano held was simply his duty. The two grew to dislike one another intensely, and Kira made every effort to embarrass his student. Finally, in April of 1702, the situation exploded within the shogun's palace - Kira insulted Asano once again, prompting the latter to draw his sword and swing at him. Kira was only wounded in the attack and Asano was promptly placed under confinement." (For more http://www.samurai-archives.com/ronin.html)

Rinko Kikuchi


Rinko Kikuchi, born Yuriko Kikuchi, January 6, 1981, is a Japanese actress. Kikuchi is the first Japanese actress to be nominated for an Academy Award in 50 years, for the 2006 movie Babel. Wikipedia
Born: January 6, 1981 (age 32), Hadano, Kanagawa Prefecture, Japan
Height: 5' 5" (1.65 m)
Awards: San Diego Film Critics Society Award for Best Ensemble Performance, More
Nominations: Academy Award for Actress in a Supporting Role, More
TV shows: Kawaii Dake ja Dame Kashira?





Kou Shibasaki

Singer

Yukie Yamamura, better known by her stage name Kō Shibasaki, is a Japanese actress and singer. She is considered one of Japan's most beautiful women. Wikipedia
Born: August 5, 1981 (age 32), Toshima, Tokyo, Japan
Height: 5' 3" (1.60 m)
Record label: Universal Music Group
Albums: CIRCLE CYCLE, Love Paranoia, Digimon Tamers - Single Best Hit Parade, 嬉々♥
Awards: Japan Academy Prize for Outstanding Performance by an Actress in a Supporting Role




Hiroyuki Sanada

Actor

Hiroyuki Sanada, MBE is a Japanese actor. Wikipedia
Born: October 12, 1960 (age 53), Shinagawa, Tokyo, Japan
Height: 5' 7" (1.70 m)
Spouse: Satomi Tezuka (m. 1990–1997)
TV shows: Revenge, Helix, Shadow Warriors, Konna Koi no Hanashi,Hikon Kazoku
Awards: Japan Academy Prize for Outstanding Performance by an Actor in a Leading Role, More







Tuesday, October 8, 2013

Hiromitsu Agatsuma-Yuu

Mario Levi: 'Coğrafya aslında insanın kaderidir'

Mario Levi: 'Coğrafya aslında insanın kaderidir': "Son romanı ‘Size Pandispanya Yaptım” ile yine büyük beğeni toplayan Yahudi asıllı Türk yazar Mario Levi, “İbn-i Haldun’un dediği gibi, coğrafya en büyük kaderdir. Hakikat coğrafyada” diyor.

ADNAN ÖZER

Mario Levi’nin romanında anlatıcı geçmişteki bir bayram akşamını hatırlarken, onun kendisini büyüten bir “yazı” ruhuyla geri döndüğünü söylüyor. Akşam olarak söyleşiye biz de buradan başladık. Yazar Mario Levi’yi büyüten coğrafya hem yer hem kavram olarak ne ifade ediyordu?.. İstanbul, İstanbul’da Yahudi olmak, yine İstanbul Yahudisi bir yazar olmak temalarına değinen sevilen yazarımız birlikte yaşamaya dair meseleler üzerine açıklamalarda bulundu. "

'via Blog this'

Sunday, September 29, 2013

3. EÞÝM ÖÐRENCÝMDÝ - Hürriyet Magazin Hattý Mario Levi

3. EÞÝM ÖÐRENCÝMDÝ - Hürriyet Magazin Hattý:

'via Blog this'


“Birileri bana hikâyelerini anlatmam için kendilerini gösterdi, hatta hayatıma girdi... Ben de varolmamızın sebebi dili, varolma sebebim Türkçe’yi kullanarak bu hikayeleri okuyucuya taşıdım” diyor Mario Levi. Şu an 56 yaşın keyfini, üçüncü babalık deneyimine hazırlanarak sürdüren Levi, Çağdaş Türk Edebiyatı’nın önemli yazarları arasına adını altın harflerle yazdırmayı başarmış bir isim."


Mario Levi, çok sevdiğim hocamla sohbet etmişler de, söylemeden edemeyeceğim. Ne kadar luzumsuz bir başlık kullanmışlar. Sohbetteki en önemli yer orası mı? Yoksa yazıyı yazanın aklındaki en önemli yer orası mı?

İşte siz ne söylerseniz söyleyin, karşınızdaki "kendi aklı" kadarını algılıyor.

Friday, September 20, 2013

Medcezir, The O.C., Çağatay Ulusoy, Serenay Sarıkaya, Barış Falay, Mine Tugay, Şebnem Dönmez, Hazar Ergüçlü, Taner Ölmez, Rachel Bilson, Adam Brody

Medcezir, The O.C.

Medcezir bildiğiniz gibi The O.C. dizisinin Türkiye versiyonu. Oyuncular çok iyi seçilmiş. tek sorun bazı oyuncuların dizilerde uzun süre yer almasının Türkiye'deki zorluğu. Mine Tugay ve Şebnem Dönmez'in dizilerde sürekliliği konularında karneleri pek de iyi değil (Oyunculuklarına veya diziye yakışmalarına bir şey söylemiyorum). Barış Falay mükemmel bir Sandy Cohen olmuş. Hatta ne yalan söyleyeyim. Bizim Ryan Atwood'umuz çok daha yakışıklı. Bu dizi tutarsa Çağatay Ulusoy, Serenay Sarıkaya, Hazar Ergüçlü ve Taner Ölmez'i farklı bir yere taşıyacaktır. Özellikle Hazar Ergüçlü'den The O.C. yi bilmeyenler her an yapılacak bir kötülük veya oyun beklerken, zaman içinde dizinin en cici karakterlerinden biri olduğunu görecekler.
Dizideki hapishane sahnelerini çok abartı buldum. Özellikle böyle bir dizide hapishane sahnesindeki şarkı da neydi öyle??? O şarkı "Görüş Günü Kadınları"na daha uygun.
Yapımcı farkına varsa iyi olur.
Böyle diziler başrol oyuncularının giysileriyle, modayla, style la anılırlar. Bu dizilerin müzikleri albüm olur. Gençler için tamamen bir saatlik bir reklam alanıdır. Yabancı ülkelerdeki örneklerinde dizi oyuncularının kullandıkları telefonlardan, küpelerine, ayakkabılarına, çantalarına kadar her şey yayınlandığı hafta içinde satışaları tavan yapar.
Fan oluşturmak izleyici kitlesi seçmekle başlar.

Aman dikkat dikat dikkat diyorum...

Üşenmeyin orjinal diziyi izleyin. Biraz eski yabancı dergi karıştırın.

The O.C. gibi dizilerin başarısı "Gossip Girl" ve onun modadaki esintisini getirdi. Bu da yapımcılar için kar edilecek bir çok alan oluşturdu.
Dizi ortasındaki 30 dakika reklamlara güvenmeden biraz çalışın.


Medcezir





Oyuncular 




Serenay Sarıkaya        Marissa Cooper








Barış Falay                 Sandy Cohen




Mine Tugay               Kirsten Cohen


Şebnem Dönmez        Julie Cooper


Hazar Ergüçlü            Summer Roberts



Taner Ölmez              Seth Cohen



ASIM ŞEKİP KAYA (Bay AŞK) (Can Gürzap)


 









The O.C.



"The O.C. is an American teen drama television series that originally aired on the Fox network in the United States from August 5, 2003, to February 22, 2007, running a total of four seasons." Wikipedia
First episode: August 5, 2003
Final episode: February 22, 2007
Theme song: California


http://www.imdb.com/title/tt0362359/fullcredits?ref_=tt_ov_st_sm

Peter Gallagher                 Sandy Cohen


Kelly Rowan                     Kirsten Cohen






Adam Brody                    Seth Cohen


Rachel Bilson                  Summer Roberts



Born: August 25, 1981 (age 32), Los Angeles, California, United States
Height: 5' 2" (1.57 m)

Melinda Clarke                Julie Cooper

Sunday, July 28, 2013

Kadın Dili: Bükçe

Kadın Dili: Bükçe


Source: Her Çocuk's photo.

Mutlu olmak için kendime not :) Unutmamak Lazım!


Oğlum bir hafta sonra evleniyor. Sorumluluk sahibi bir baba olarak ona öğüt vermem gerekiyor. Fakat bunu evde yapamam çünkü annesi ağız tadıyla öğüt vermeme izin vermez, sözü ağzımdan kapıp kendi devam eder. İş yerimden oğluma telefon açtım, “Akşam yemeğini dışarıda birlikte yiyelim.” dedim. Deniz kenarındaki bu şirin lokantada şimdi onu bekliyorum. Geliyor aslan parçası, yakışıklılığı da aynı ben. Yan masadaki kızlar gözleriyle oğlumu süzüyorlar. Bakmayın kızlar, onu kapan çoktan kaptı. Hoş beşten sonra konuya giriyorum.


Oğlum haftaya düğünün var, bir baba olarak sana bazı konularda yol yordam göstermem gerekiyor. Çocukluğunda suç işlediği zamanlardaki gibi birden bire kızardı. Kerata ne anlatacağımı zannettiyse!

-Baba ben yirmi altı yaşındayım, bazı şeyleri biliyorum artık.

-Ah senin o biliyorum zannettiğin konularda da çok bilmediğin çıkacak ama ben o konulardan bahsetmeyeceğim. Keşke konuşabilseydik ama henüz o kadar modern olamadım.

Rahat bir nefes aldı. Bu arada yemeklerimiz de geldi. Oğlumla şöyle keyif yaparak muhabbet edelim bakalım.

-Kaç dil biliyorsun oğlum sen?

-İngilizce, Fransızca, bir de Türkçe'yle üç dil oluyor.

-Bugün ben sana dördüncü dili öğreteceğim. Dilin adı Bükçe. Kadınlar tarafından kullanılır. Sen buna “kadın dili” de diyebilirsin.

Güldü. Güldüğü zaman benim yanağımdaki gibi küçük bir gamzesi var, o ortaya cıkıyor.

-Kadınların ayrı bir dili mi var?

-Tabii ki. Eğer kadın dilini bilirsen bir kadınla yaşamak dünyanın en büyük zevkidir, ama bu dili bilmezsen hayatın kararabilir. O yüzden bir kadınla mutlu olmak isteyen her erkek Bükçe'yi öğrenmeli.

İyi de niye Bükçe?

-Çünkü kadınlar konuşurken, genellikle söyleyecekleri sözü net söylemezler. Eğip bükerler; onun için dilin adını ;Bükçe” koydum.

-“Bükçe zor bir dil mi baba?” diye sordu gülerek.

-Bana bak, çok önemli bir konu ama eğleniyor gibisin, biraz ciddiye al. Bir kadınla mutlu olmak istiyorsan bu dili bilmen çok önemli. Çünkü kadınlar sözü bükerek bükçe konuşurlar sonra da senin sözün doğrusunu anlamanı beklerler. Felsefesini anlarsan kolay, anlamazsan zor. Mesela Çinli bir karın var, sen karına sürekli Fransızca "seni seviyorum” diyorsun ama karın hiç Fransızca anlamıyor. Fransızca "seni seviyorum” un onun için bir anlamı yoktur. Ona Çince seni seviyorum dediğinde seni anlayabilir.

-Tamam baba, haklısın ciddiyetle dinliyorum. Peki, sence kadınlar neden bizimle aynı dili konuşmuyorlar, söyleyeceklerini direkt söylemiyorlar ?

-Bence bir kaç sebebi var. Birincisi, duygusal oldukları için, hayır cevabı alıp kırılmaktan korktuklarından sözlerini de dolaylı söylüyorlar. İkincisi, kadınlar dünyaya annelikle donanımlı olarak gönderildikleri için onların iletişim yetenekleri çok güçlü.

-Bu konuda biz erkeklerden bir sıfır öndeler yani.

-Ne bir sıfırı oğlum, en az on sıfır öndeler. Düşünsene, henüz konuşmayan, küçük bir çocuğun bile yüz ifadesinden ne demek istediğini hemen anlıyorlar. İşin kötüsü kendileri leb demeden leblebiyi anladıkları için biz erkekleri de kendileri gibi zannediyorlar. Onun için leb deyip bekliyorlar. Hatta bazen, leb demek zorunda kaldıkları için bile kızarlar. "Niye leb demek zorunda kalıyorum da o düşünmüyor?” diye canları sıkılır.

-Biz de bazen Canan'la böyle sorunlar yaşıyoruz. “Niye düşünmedin?” diye kızıyor bana.

-Kızarlar oğlum, kızarlar. Kadınlar ince düşüncelidirler, detaycıdırlar, küçük şeyler gözlerinden hiç kaçmaz. Bizim de kendileri gibi düşünceli olmamızı beklerler, fakat erkekler onlar gibi değil. Biz bütüne odaklıyız, onlar detaya. Beyinlerimiz böyle çalışıyor.

-Ne olacak baba o zaman, yok mu bu işin çaresi?

-Var dedik ya oğlum, Bükçe'yi öğreneceksin, bunun için buradayız. Hazır mısın?

-Hazırım baba.

-Bükçe bol kelime kullanılan bir dildir. Biz erkeklerin on kelime ile anlattığı bir konu, Bükçe'de en az yüz kelime ile anlatılır. Dinlerken sabırlı olacaksın. Mesela karın o gün kendine elbise aldı, diyelim. Bunu sana “Bugün bir elbise aldım.” diye söylemez. Elbise almak için dışarı çıktığından başlar, kaç mağazaya gittiğinden, almak için kaç elbise denediğinden, indirimlerden, yolda gördüğü tanıdıklarından, alırken yaptığı pazarlıktan devam eder ve sana kocaman bir hikaye anlatır.

-Hikaye dili yani.

-Aynen öyle. Sen akıllı bir erkek olarak ona asla, “Hikaye anlatma, ana fikre gel, kısa kes.”
demeyeceksin. Böyle bir şey dediğinde bittin demektir. İster öyle de, istersen “seni sevmiyorum.” de. İki durumda da “seni sevmiyorum” demiş olacaksın.

-Ne alakası var baba “seni sevmiyorum” demekle “kısa anlat” demenin?

-Çok alakası var. Kadınlar dinlenmedikleri zaman sevilmediklerini düşünürler.

-Bu önemli. Bükçe'de dinlemek sevmektir diyorsun.

-Aynen öyle. Devam edelim. Bükçe ima dolu bir dildir. Kadınlar konuşurken bir şeyler ima etmeyi severler. Biz erkekler de imalı konuşuyoruz diye düşünürler ve gözlerimizle onlara ne demek istediğimizi çözmeye çalışırlar. Oysa erkeklerin ima yeteneği pek gelişmemiştir. Bizim kastımız söylediğimiz şeydir.

-Geçen hafta Canan bana “Bir kaç kilo daha versem gelinliğin içinde daha iyi duracağım.” dedi. Ben de “Böyle de iyisin.” dedim. Canı sıkıldı, bir kaç saat surat astı. ";Neyin var?” diye sordum. “Hiçbir şeyim yok.” dedi. Sence nerede hata yaptım?

-“Böyle de iyisin” derken o “de” ekini orda kullanmamalıydın. Canan bunu şöyle anlamıştır. “Böyle de fena sayılmazsın, eh işte, idare edersin ama tabi daha da iyi, daha da güzel olabilirsin.”

-Peki ne demem gerekiyordu?

-Şunu hiç unutma. Kadınlar kendileri ile ilgili, giysileri ile ilgili ya da aileleri ile ilgili bir soru soruyorlarsa, kesinlikle iltifat bekliyorlardır. Es kaza eleştirmeye kalkarsan yandın. Bunu hiç unutmazlar. O gün “Hayatım sen zaten Çok güzelsin, kilo vermeye falan bence ihtiyacın yok.” deseydin, günün zehir olmazdı. Mesela bir gün kucağına oturup “Ağır mıyım?” derse sakın ;Evet, biraz” falan deme “Hayır” de. Yoksa bir daha kucağına oturmaz.

-Yani diyorsun ki bir kadın her daim güzeldir, her giydiği yakışır ve her kadının annesi bir hanımefendi, babası da beyefendidir. Bana ne yaparlarsa yapsınlar.

-Aferin oğlum, çok hızlı anlıyorsun bana çekmişsin. Kadının, kendi anne babasıyla sorunu olsa, kendi eleştirir ama asla senin eleştirmeni kabul etmez. Bunu kendine hakaret olarak alır.

-Ve asla unutmazlar, değil mi?

-Aynen öyle. Yıllar once annene, annesi için “Biraz cimri.” demiştim. Hala “Sen benim annemi sevmezsin.” der ve annesi bize bir şey aldığında gözüme sokar, en çok göreceğim yere koyar.

-Hadi o konularda dilimi tutarım da, şu ima işini çözmek zor geldi.

-Zor gibi ama biraz gayret edersen çözersin. En önemlisi imaları anlayacaksın ama “Sen şunu mu demek istiyorsun?” diye asla yüzüne vurmayacaksın.

-Anladım. Anlayacaksın ama anladığını belli etmeyeceksin. Buna şöyle de diyebiliriz. O beni iğnelediğinde “Niye bana iğne batırıyorsun?” Diye sormayacağım, o iğneyi ben kendi kendime batırmışım gibi yapacağım.

-Güzel ifade ettin oğlum. Mesela dün öğlen annen beni aradı. “Akşama tok mu geleceksin?” diye sordu. Beni biliyorsun akşam yemeklerinde hep evdeyimdir. Kırk yılda bir dışarıda yerim onu da haber veririm. Tabi ben hemen anladım annenin ne demek istediğini. “Tok gel, yemekle uğraşmak istemiyorum” demek istiyor. Anladım ama tabi “Ne demek istiyorsun?” demedim.

-Bu Bükçe'de kısa konuşma yok mu baba?

-Var ama yerinde olsam hiç tercih etmezdim. Kadın konuşmuyorsa ya da kısa konuşuyorsa kesin ciddi bir sorun var demektir. Mesela baktın canı sıkkın, soruyorsun, “Neyin var?” diye. “Hiçbir şeyim yok.” diyorsa, aman bir şeyi yokmuş diye bırakma. Yoksa az sonra, çok ilgisiz olduğundan yakınarak, ağlamaya başlar.

-Bükçe'de “Hiçbir şey yok.” demek ";Çok şey var, benimle ilgilen.” demek oluyor, o zaman.

-Evet. Biz erkekler “Bir şey yok.” diyorsak ya gerçekten bir şey yoktur, sadece başımızı dinlemek istiyoruzdur ya da bir sey vardır ama; “Şu anda konuşacak bir şey yok.” diyoruzdur. Her ikisinde de konuşmak istemiyoruzdur. Ama kadınlar ilgiyi sevgi olarak gördükleri için "Bana değer veriyorsan, ilgilen ki anlatayım.” demek istiyordur. Çok nadiren gerçekten anlatmak istemiyor olabilir, o zaman da fazla üstüne varıp bunaltmayacaksın tabi.

-Bir arkadaşım da “Kadınların ‘Peki.' demesi tehlikelidir” demişti.

-Doğru. Bir kadının ağzından çıkan kuru bir 'peki', ‘olur', ‘tamam' her zaman tehlikelidir. Bu Bükçe'de “Şimdi tamam diyorum ama acısını daha sonra çıkaracağım.” demektir. Sana en kısa zamanda kesin bir ceza keser. Fakat pekinin yanında “Peki canım, olur hayatım” gibi bir hoşluk ekliyorsa korkmaya gerek yok.

-Zor bir dil baba.

-Yok yok gözün korkmasın, her yabancı dil gibi. İlk başlarda biraz çalışacaksın, pratik yapacaksın, bazen hatalar yapacaksın, dikkat edeceksin sonra otomatiğe bağlanırsın. Kolay yanı şu; senin bükçe konuşman gerekmiyor. Dili anlaman yeterli.

-Anlamak da pek kolay değil ama.

-Korkma, o kadar zor değil. En önemli kuralları ben sana öğretiyorum zaten. Devam edelim. Kadınlar istediklerini söylemek zorunda kalınca, düşünemediğimiz için biz erkeklere kızarlar ve konuşurken suçlayarak konuşurlar; fakat suçladıklarının farkında olmazlar. Sitem ediyoruz zannederler.

-Nasıl yani?

-Mesela, karın sana Ne zamandır dışarı çıkmadık.” derse bunu suçlama olarak üstüne alma, canı seninle gezmek istiyordur, bunu sen düşünüp teklif etmediğin için kalbi kırılmıştır. Maksadı seni suçlamak değildir. “Daha geçenlerde gezmeye gittik.” gibi bir savunmaya girme. "Tamam canım haklısın, ben de istiyorum, en kısa zamanda gideriz.” de, konu kapanır. Tabi ilk fırsatta da sözünü yerine getirirsen iyi olur.

-Küçük ama önemli detaylar.

-Aynen öyle. Mesela karın “Üşüdüm.” diyorsa, "Üstünü kalın giy.” demeni ya da kombiyi açmanı değil, ona sarılmanı istiyordur.

-Keşke okullarda öğretselerdi biz erkeklere Bükçe'yi. Ne kadar erken başlasak o kadar çabuk kavrayabilirdik belki.

-Haklısın, aslında ben de sana öğretmek için geç kaldım. Neyse zararın neresinden dönülse kardır.

-Not mu alsaydım... Epeyce detayı varmış dilin.

-Sen bilirsin oğlum, unutacaksan al. Keşke ben de not alıp gelseydim. Umarım sana eksik öğretmem. Şimdi aklıma geldi. Kadınların en nefret ettiği sözcük “Fark etmez.”dir. “Fark etmez”i kadınlar “Hiç umurumda değil, ne yaparsan yap.” diye anlarlar.

-En değerli sözcük nedir?

-Sen bil bakalım.

-“Seni seviyorum.” herhalde.

-Evet, kadınlar “Seni seviyorum.” sözünü sık sık duymak isterler. Biz erkekler; "Söylemiştim, zaten biliyor.” diye bu konuda gaflete düşmemeliyiz.

-Bükçe sadece konuşma dili midir baba? Bunun bir de davranış dili var gibi geliyor bana.

-Zekan kesinlikle bana çekmiş. Ben de tam ona geliyordum. Davranışlar da çok önemli tabii. kadınlar küçük şeylere önem verirler. Akşam ona sarıl, televizyon izliyorsan sarılarak izle. Gündüz onu düşündüğünü ifade etmek için kısacık da olsa bir mesaj gönder, küçük sürprizler yap. O yemek hazırlarken ona yardım et, salata yap, çay demle.

-Akşam gelip sırt üstü yatmak yok yani.

-Gözünde büyütme. Sayınca çok şey gibi görünüyor ama aslında bunlar zaman alacak, zor ve masraflı şeyler değil. Sen bu küçük şeylere dikkat et, zaten karın sana paşa gibi davranır, seni yormaz. Bir erkek bu küçük şeylere dikkat etmezse zamanını karısıyla büyük kavgalar yaparak geçirir. Sevgiyle geçirmek varken niye kavgayla geçiresin ki? Kadınlar çok vericidir ama, eğer sen hep alıp hiç vermezsen, bir gün birden patlarlar. Küçük küçük alırlarsa, büyük büyük verirler.

-Tamam baba, bunlara dikkat edeceğim.

Garson yemek tabaklarını kaldırırken oğlumun telefonu çalmaya başladı. Belli ki nişanlısı arıyor, konuşmak için deniz kenarına doğru adımlamaya başladı. Az sonra geldi.

-Baba çok teşekkür ederim. Bükçe'yi anlamaya başladım. Canan aradı. “Salonun perdeleri ne renk olsun karar veremedim, yarın birlikte mi baksak?” dedi. Tam “Fark etmez, sen seç.” diyecektim ki bunu senin söylediğin gibi “Ev de perde de umurumda değil.” gibi anlayacağı aklıma geldi. “Tabii canım, istersen birlikte bakabiliriz ama ben senin zevkine güveniyorum, sen seç istersen.” dedim, çok mutlu oldu. Kendi seçecek.

-O zaten perdeyi çoktan seçmiştir de kadınlar illa yaptıklarını onaylatmak isterler. Birlikte de gitsen o seçtiği perdeyi almak isteyecektir. Biz erkekler onların ne demek istediklerini anlarsak, işlerden kolay sıyırırız.

-Baba tekrar teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Bana Bükçe'yi öğretmeseydin halimi düşünmek bile istemiyorum.

Şanslısın oğlum. Benim seninki gibi bir babam yoktu. Bunları deneye yanıla öğrenmem yıllarımı aldı. Sen yine iyisin, hazıra kondun. Güle güle kullan, isteyene de öğret, herkes de güle güle kullansın. Kullansınlar ki yüzleri gülsün.

Wednesday, July 24, 2013

The Originals, Niklaus, Elijah, Rebekah




The Originals

The Originals is an upcoming American television series that will air on The CW during the 2013–14 American television season. It will air on Tuesdays in the 8/7c timeslot before Supernatural starting on October 15, 2013. Wikipedia
First episode: April 25, 2013
Network: The CW Television Network
Program creator: Julie Plec
Language: English
Cast: Joseph Morgan
Genres: Fantasy, Suspense, Thriller, Mystery, Comedy-drama,Romance Film, Teen drama, Horror, Supernatural drama


http://www.tv.com/news/the-originals-at-comic-con-2013-julie-plec-promises-a-darker-more-adult-show-137459513164/

"Before I tell you what to expect from The Originals this fall, I have a story I'd like to tell, so gather 'round, kids. Here goes: Comic-Con is mostly one big blur in my memory. It was fun, exhausting, exciting, and busy, but my favorite moment came when I was in the press room for The Originalsand Charles Michael Davis (Marcel) proceeded to get choked up about his own experience at Comic-Con."

http://vampirediaries.wikia.com/wiki/The_Originals_(TV_Series)

Starring

Joseph Morgan as Niklaus Mikaelson
Daniel Gillies as Elijah Mikaelson
Claire Holt as Rebekah Mikaelson
Phoebe Tonkin as Hayley
Daniella Pineda as Sophie Deveraux
Charles Michael Davis as Marcel
Danielle Campbell as Davina
Leah Pipes as Camille

"The Originals centers on Niklaus Mikaelson and the Original Family of vampires, as he returns to the supernatural crucible that is the French Quarter of New Orleans, a town he helped build centuries ago, and is reunited with his diabolical former apprentice Marcel. The show will feature two new characters who are witches, as well as a human female named Camille who is a psychology student fascinated by the study of Human Behavior. Cami is allured to the aberration of the French Quarter, resolute on answering the unanswerable question - what makes someone evil?"
https://www.facebook.com/cworiginals

http://theoriginalscw.tv/























http://www.imdb.com/title/tt2632424/


http://www.mtv.com/news/articles/1711139/the-originals-creator-secrets-comic-con.jhtml

"Things won't be so easy for Hayley (Phoebe Tonkin) in the Big Easy. As we learned during the backdoor pilot for "The Vampire Diaries" spin-off "The Original," the werewolf is pregnant with hybrid Klaus' baby — and a coven of witches is using her and her unborn child to force the bloodsucker to do their bidding."
http://www.cwtv.com/shows/the-originals

http://en.wikipedia.org/wiki/The_Originals_(TV_series)



Ücretsiz yazılımla kendi e-kitabınızı yayımlayın - Erdal Kaplanseren - Hürriyet Pasaj

Ücretsiz yazýlýmla kendi e-kitabýnýzý yayýmlayýn - Erdal Kaplanseren - Hürriyet Pasaj:

'via Blog this'


Ücretsiz yazılımla kendi e-kitabınızı yayımlayın
4- Calibre’ı edinin

Sıradaki adım, düz metni bir e-kitaba dönüştürmek. Bunun için http://calibre-ebook.com adresinden ücretsiz indirebileceğiniz Calibre isimli programdan faydalanacaksınız. Kurulum süreci son derece basit, işlem boyunca sadece “Next”e tıklamanız yeterli. Eğer bir e-kitap okuyucuya sahipseniz kurulum aşamasında ayarını yapmak isteyebilirsiniz. Okuyucunuz yoksa varsayılan seçenekler iş görecektir.


7- Sigil’i edinin

Şimdi bir e-kitabı olabilecek en iyi şekle sokmak için ince ayar yapan Sigil isimli ücretsiz programa ihtiyacımız var. Bu sayede e-kitabınızı şekillendirebilir ve içindekiler bölümü oluşturabilirsiniz. Programın son sürümünü http://code.google.com/p/sigil adresinden ücretsiz edinebilirsiniz. “Downloads” sayfasından Windows sürümünü seçmeniz yeterli.

E-posta: ekaplanseren@hurriyet.com.tr
Twitter: https://twitter.com/kaplanseren

Saturday, July 6, 2013

Under the Dome, Stephen King

Under the Dome



Published: November 2009
Author: Stephen King
Preceded by: Duma Key
Followed by: Blockade Billy
Characters: Dale "Barbie" Barbara, Julia Shumway, Junior Rennie, James "Big Jim" Rennie, Eric "Rusty" Everett




http://www.imdb.com/title/tt1553656/

http://en.wikipedia.org/wiki/Under_the_Dome
"Under the Dome is a science fiction novel by Stephen King, published in November 2009. It is a partial rewrite of a novel King attempted to write twice in the late 1970s and early 1980s, under the titles The Cannibals and Under the Dome. As King stated on his official site, these two unfinished works "were two very different attempts to utilize the same idea, which concerns itself with how people behave when they are cut off from the society they've always belonged to. Also, my memory of The Cannibals is that it, like Needful Things, was a kind of social comedy. The new Under the Dome is played dead straight."[1] From the material originally written, only the first chapter is included in the new novel.[2]"

'Under The Dome' Could Change Television
By DAVID BAUDER 07/02/13 04:59 PM ET EDT
http://www.huffingtonpost.com/2013/07/02/under-the-dome-change-television_n_3536657.html


http://www.pogdesign.co.uk/cat/Under-The-Dome-summary

"On an entirely normal, beautiful fall day in Chester's Mill, Maine, the town is inexplicably and suddenly sealed off from the rest of the world by an invisible force field. Planes crash into it and fall from the sky in flaming wreckage, a gardener's hand is severed as 'the dome' comes down on it, people running errands in the neighboring town are divided from their families, and cars explode on impact. No one can fathom what this barrier is, where it came from, and when-or if-it will go away."

http://www.ign.com/articles/2013/06/23/under-the-dome-pilot-review

Under the Dome: "Pilot" Review - IGN



http://www.ign.com/articles/2013/06/05/under-the-dome-5-things-you-need-to-know

Under the Dome: 5 Things You Need to Know
"No one is safe."
by Roth Cornet JUNE 4, 2013

Dead Anthropologists Play Golf in Heaven: Anthropological Theory

Monday, July 1, 2013

Jo, Le Grand, Jean Reno


Jo, Le Grand; Jean Reno

http://en.wikipedia.org/wiki/Jo_(TV_series)

"Jo (previously known by the working title Le Grand) is an English-language French police procedural television series created by Canadian screenwriter René Balcer of Law & Order fame with French writing team Franck Ollivier & Malina Detcheva, known for the mini-series Lost Signs. It is co-produced by the French Atlantique Productions and the Belgian Stromboli Pictures companies in association with broadcast partners TF1, RTBF, Sat.1, ORF and RTS.
The series, shot entirely in Paris, is centered on Jo Saint-Clair, a cop played by French star Jean Reno in his first lead TV role. Along with his team, Jo attempts to solve murders taking place around some of the French capital's most famous locations.
Jo premiered in Italy on Fox Crime on January 17, 2013 where it was a ratings success, garnering twice the number of viewers asBorgia, and has since been broadcast in several other European countries and across Latin America and souther Africa, with its debut in an English speaking country set for May 19 in the United Kingdom and Ireland. Among the partner channels, it premiered inBelgium on La Une on April 18, 2013 and a week later in France on TF1. A second season was initially expected with the first having been a ratings success and Jean Reno having signed for two seasons from the get-go,[1] however it was later announced in early June 2013 that TF1 had cancelled the show."

http://en.wikipedia.org/wiki/Jean_Reno

http://www.imdb.com/title/tt2476706/

http://www.foxinternationalchannels.com/shows/jo

http://www.hollywoodreporter.com/news/jean-renos-detective-series-jo-564715
"The series, launched on TF1, averaged a disappointing 6.1 million viewers.
PARIS – After struggling with low ratings since its debut this spring, Jean Reno’s detective series Jo has been canceled after only one season.The series, launched April 25 on TF1 and heavily promoted at MIPTV that month, averaged a disappointing 6.1 million viewers, with 7.5 million for its premiere but only 5.3 million for its latest showing. That's still roughly 25 percent of French viewers, but not enough to make up for its lavish production costs, at nearly nearly $2.64 million (€2 million) per episode."








Guide des épisodes 

Ep. 8 : Catacombes

Ep. 7 : Opéra

Ep. 6 : Le Marais

Ep. 5 : Place Vendôme

Ep. 4 : Pigalle

Ep. 3 : Invalides

Ep. 2 : Concorde

Ep. 1 : Notre-Dame


Cast & Crew (Source: http://www.foxinternationalchannels.com/shows/jo#)




Joachim “Jo” Saint-Clair is a Parisian police detective who knows both sides of the law. As a kid, he wit- nessed life on the streets, learned all the tricks: how to forge a check, pick a pocket, steal cars, make fake IDs or trail someone without being noticed. When he was 16, Jo’s mother was killed and found in a garbage dump, leaving the teen on the streets. But he was lucky to meet Commissaire Michel Saint-Roch, who became his mentor. Saint-Roch saw Jo’s potential and helped him channel his anger into more productive pursuits. Jo decided to join the police, and soon became a part of Saint-Roch’s BRI anti-gang squad.
















"Interview with Jean Reno, for his new TV series "Le Grand"
by mipmarkets1 year ago
2,102 views
MIPBlog spoke to the world-famous French actor about "Le Grand", the Paris-bas…
http://www.youtube.com/watch?v=Ru5rYhASLW8"